This is default featured slide 1 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 2 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 3 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 4 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 5 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

Paylaş

9 Haziran 2012 Cumartesi

Su Diyeti Hastanelik Ediyor


Zayıflamak isteyenlerin öncelikli tercihleri arasında su diyetleri bulunuyor. Ancak uzmanlar, gereğinden fazla sıvı tüketiminin fayda sağlamak yerine bedene zarar vereceği uyarısında bulunuyor.
Kışın aldığı kilolardan kurtulmak isteyenler, çareyi elden ele dolaşan popüler diyetlerde arıyor. Zayıflamak isteyenlerin öncelikli tercihleri arasında su diyetleri bulunuyor. Ancak uzmanlar, gereğinden fazla sıvı tüketiminin fayda sağlamak yerine bedene zarar vereceği uyarısında bulunuyor.
Diyet ve Beslenme Uzmanı Hilal Acar, 3 litreden fazla su tüketen sağlıklı bir kişinin böbreklerinde tahribat oluşabileceğini vurguladı.
İnsanların hayatını devam ettirebilmesi ve sağlıklı yaşaması için suyun önemli görevleri bulunuyor. Vücutta gün içinde, zararlı maddeleri atmak, ısı dengesini sağlamak için 2,5 litre sıvı kaybı oluyor.
Özel Konya Farabi Hastanesi Diyet ve Beslenme Uzmanı Hilal Acar, sağlıklı erişkin bir erkeğin aşırı su kaybı olmadığı takdirde günlük yaklaşık 3 litre (13 bardak), kadının ise 2 litre (9 bardak) su tüketmesinin yeterli olacağını bildirdi.
Sıcak havalarda, fazla fiziksel aktivite yapıldığında, fazla proteinli ve tuzlu besinler tüketildiğinde veya vücut ısısını arttıran ateşli hastalıklarda ve ishalde sıvı kaybının arttığını hatırlatan Diyet ve Beslenme Uzmanı Hilal Acar, şu bilgileri verdi:
“Bu tip durumlarda vücudun sıvı-su gereksinmesinde de artış olur. Vücuttaki suyun dengede tutulmasının yaşamsal önemi vardır. Bu nedenle dengeyi korumak için bu suyun yerine konması gerekir. Sıvı kaybının arttığı durumlarda kaybedilen sıvının yerine koyulması için normalde tüketmemiz gereken sıvıdan daha fazla tüketmemiz gerekmektedir.”
Aşırı sıvı tüketildiğinde ter ve idrar yoluyla mineral kayıpları yaşanacağını dile getiren Acar, “Mineral kayıpları yorgunluk, baş dönmesi ve halsizlik gibi belirtiler gösterir. Aynı zamanda fazla sıvı tüketimi böbrekte tahribata neden olur. Bu nedenle zorunlu bir ihtiyaç olmadığı takdirde aşırı sıvı tüketmek doğru değildir. Sıvı ihtiyacımızı karşılamak için uygun olan en iyi içecek sudur. Su dışında taze sıkılmış meyve suları, maden suları, çorbalar ve ayran gibi içecekler sıvı tüketimimizi karşılamak için alternatif içeceklerdir.” tavsiyesinde bulundu.
İnsanların günlük sıvı ihtiyacını, içtiği suyun yanı sıra yediği besinlerin içindeki suyla da karşıladığını hatırlatan Diyetisyen Acar, vücuttan sıvı atımını artıran çay, kahve ve gazlı içeceklerin aşırı miktarda tüketilmemesi gerektiğini ifade etti.
Yetersiz sıvı tüketiminin de sağlık problemlerine yol açabileceğini vurgulayan Hilal Acar, “Az sıvı tüketiminde görülecek en sık şikâyet kabızlıktır. Kabızlığın en iyi çözüm yolu bol su tüketmekten geçer. Yeterli düzeyde sıvı tüketip tüketmediğimizi idrar renginden anlayabiliriz. Eğer koyu renkli bir idrar varsa sıvı tüketimi yeterli değildir. Özellikle ilaç kullanan kişilerin ilacın zararlı etkilerinin vücuttan atılması için bol miktarda sıvı tüketmesi gereklidir.” ifadelerini kullandı.
Zayıflamak isteyen kişilerin mide problemleri de yoksa sıvıları yemeklerden önce ve yemek esnasında tüketmesi gerektiğini belirten Acar, şunları kaydetti:
“Kilo almak isteyen kişiler ise sıvı tüketimini midede yer kaplayıp, iştah kapatmaması için yemek sonrası tüketmesi daha doğru bir uygulama olacaktır. Almamız gerekenden fazla sıvı tüketmek bizi kilolarımızdan kurtaracağı anlamına gelmez.
Lahana çorbası ve suyu, maydanoz suyu, soda ve aşırı su tüketerek zayıflamaya çalışan kişiler sadece vücutlarındaki fazla suyu atarlar. Tartıda kilo vermiş gibi görünseler de yağ kaybı olmayacağı için aldanırlar. Bu nedenle sağlıklı bir beslenme programı ve günlük yeterli sıvı tüketimiyle yapılan diyetler vücudumuz için daha uygundur.” dedi.

Sıcak Çay İnsan Ömerünü Uzatıyor

Sağlıklı yaşamak hepimizin en büyük isteğidir. Gün içerisinde yediğimiz ve içtiğimiz gıdalar bize daha zinde bir yaşamın anahtarını sunuyor. Bazı besinler ise yanlış kullanımları sebebiyle birçok hastalığa yol açıyor.

Dr. Mehmet Yavuz, çay gibi sıcak tüketilen bazı besinlerin ömrü uzattığını söylüyor. “Yemeklerden sonra sıcak çay ya da su içmek kişileri, kalp krizi ya da beyin damar hastalıklarından korumaktadır.

Aynı şekilde birçok ülkede de yemeklerden sonra çay içmek bir alışkanlıktır. Çinliler ve Japonlar da yemeklerinden sonra soğuk su değil sıcak çay içmektedirler.

Yemek arasında su içmek zararlı değildir. Fakat yemeklerden sonra kola, ayran ve benzeri soğuk şeyler içmek damar hastalıklarına neden olabilir.

Yemekten sonra soğuk bir şeyler içmek sizi rahatlatabilir, ancak tükettiğiniz soğuk su katılaşarak yağlı bir madde haline döner ve yavaş bir şekilde sindirilir.

Vücudun genç ve dinamik kalması yaşlanmanın gecikmesi için damar duvarlarının sağlıklı olması şarttır. Çünkü tüm enerji parçacıkları ve hücreler için gerekli olan oksijen ve yapı taşları vücudumuzu saran damar ağı sayesinde gerçekleşir.

Damarlar ne kadar temiz olursa dokuların beslenmesi de o denli mükemmel olur.

Dokular ne denli iyi beslenirse vücutta o kadar sağlıklı olur ve ömür uzar. Bu nedenle yemeklerden sonra çay gibi sıcak bir şeylerin içilmesi mide ve bağırsakta yağların tam eritilmesine ve damar duvarlarına yapışmadan enerji molekülleri halinde dokulara taşınmasına sebep olur.”

Ramazan Ayında Yeme Alışkanlıklarına Dikkat Edelim


Yaşam ve estetik koçu Dr. ALP MAMAK ramazanda dikkat edilmesi gereken kuralları değerlendirdi…
Birçoğumuz ramazan döneminde zayıflayacağını düşünür ancak çoğumuz kilo alırız. Zayıflamayı başaranlar ise sağlıklı doku olan; kas ve kemik kaybedenlerdir.

Ramazan döneminde 10 basit kurala dikkat ederek hem kilo verebilir hem de halsizlik ve mide şikayetleri yaşamadan oruç tutabiliriz.

1. 2.5 lt su için: özellikle ramazanda su kaybımız daha belirgin olacak bu nedenle vücudumuz da ödem tutmaya meyil gösterecek; bu nedenle iftarla sahur arası en az 2.5 lt su için; bu suyun 1 bardağı orucu hurma veya zeytinle açtıktan hemen sonra ılık bir ballı limonlu su olmalı ki kan şekerimiz düzenlensin. En az 3 fincanı da rezene çayı olmalı ki mide rahatsızlığı; gaz ve şişkinlik yaşamayalım. Siyah çayın beyindeki susama merkezini baskılayıp bize su içmeyi unutturduğunu da göz önünde bulundurun ve ramazanda siyah çayı kesin veya çok açık olarak 1 ila 2 fincan tüketin.
2 . Baharatları ramazanda azaltın: Tarçının kan şekeri düzenleme özelliği olduğu için tarçını özellikle kompostolarda kabuk tarçın olarak bolca tüketin ama diğer baharatlar bu dönemde çok uygun olmayacaktır; özellikle acılardan kesinlikle kaçın.
3  İftarı çorbasız yapmayın, özellikle sıcaklarda oruç tutacağımız bu günlerde sebze çorbaları en önemli besin kaynaklarından biri ve midemize de ilk giren besinlerden olmalı ki sindirimimiz daha rahat olsun. Havanın daha da sıcak olduğu günlerde taze naneli bir yoğurt çorbası da iyi bir seçenek olacaktır.
4  İftar ve sahurda yemekleri yavaş yavaş ve çok çiğneyerek yiyin; doyma hissinin ağzımıza attığımız ilk lokmadan tam 13 dk sonra beyine ulaştığını unutmayın; çorbadan sonra ana yemeğe geçmeden önce en az 2-3 dk ara verin.
5 . Sahurda soyalı müsli yiyin: Soya en önemli bitkisel protein, müsli ise sahurda çok doğru bir karbonhidrat seçimi; içine 1.5 tatlı kaşığı kabaca öğütülmüş keten tohumu da ekleyin, gününüzün ne kadar rahat geçtiğine şaşıracaksınız.
6 . Tatlıyı iftardan en az 2 saat sonra yiyin; haftada 1 den daha sık tatlı tüketmeyin ve tatlıları daha çok sütlü olanlardan; cevizli güllaç, sütlaç tercih edin. Şireli tatlılardan kaçının.
7  . Ara öğünlerde bol bol kabuklu meyve tüketin: Kabuklu meyveler hem tokluk hissini arttırıyor hem de vitamin desteği sağlıyor. Bağırsağımızın da daha iyi çalışmasını sağlayan meyveler zaman zaman bol tarçınlı ılık komposto olarak da tüketilmeli ve bu sayede sıvı desteği de sağlamalı.
8  Cevizi unutmayın:Ceviz içi en önemli omega 3 desteklerinden biri ve tokluk hissini arttırıyor. Ara öğünlerden birinde 3 adet ceviz içi yemeyi unutmayın.
9  . Haftada en az bir kez balık yiyin: Balıkta vücudumuzun ihtiyacı olan en önemli yağlar mevcut ve bu yağlar metabolizmamızın hızını da arttırıyor zayıflamayı da kolaylaştırıyor.
10. İftardan sonra en az 20 dk yürüyün: ve metabolizma hızını arttırın.

Ramazan İçin Özel Diyetler



Dengeli beslenerek ‘Ramazan ayında hiç diyet olur mu?’ diyenlere yanıtımız; evet. Bir günde almanız gereken besin değerlerini iftar ve sahura akıllı bir şekilde bölüştürerek sağlıklı bir şekilde kilo verebilirsiniz. Bunun için Ramazan’da sıkça yapılan beslenme hatalarından kaçınmalısınız.

Beslenme tipi ile saatlerinin değişmesi ve hareketin azalması nedeniyle Ramazan ayında kilo almak kaçınılmaz hale geliyor.

Ramazan ayının gelişiyle birlikte oruç tutanların günlük beslenme şekli birdenbire değişiverir. Genelde 3 öğünden ibaret olan günlük beslenme 2 öğüne düşerken özellikle kırmızı et, ekmek, pilav, makarna, hamur işleri, tatlı ve börek tüketimi artar. Buna karşılık meyve, sebze ve beyaz et tüketimi azalır. Oysaki ister 3 öğün, isterseniz 2 öğün yiyin; günlük almanız gereken karbonhidrat, yağ, protein, vitamin ve mineral oranları hep aynı olmalıdır.

Bahar Tıp Merkezi Uzman Doktoru M. Ali Çelebi, beslenme hatalarını şöyle sıralıyor:

“İftarda boş mideye birden yüklenip hızlı ve çok yemek midede ağırlık, yanma, bulantı, gaz ve kabızlık gibi sorunlara yol açıyor; yemek esnasında su içmek sindirimi güçleştiriyor. İftarda ağır yemekler yiyip sahura kalmamak mideyi zorluyor.”

Az ama sık yemeği ve iftar ile sahur öğünlerini 3-4 öğüne paylaştırmayı öneren John F. Kennedy Hastanesi Diyetisyeni Selçuk Yurttaş ise oruç tutarken kilo almamak için öncelikle dengeli beslenmenin ve besin değeri yüksek olan kaliteli besinlerin önemine değiniyor. Yurttaş’a göre oruca 1 bardak su ve iftariyeliklerle başladıktan sonra bir kâse çorba içip ara verilmeli; daha sonra hafif bir sebze yemeği, ızgara et, yoğurt ve salata ile devam edilip sahura kadar bol su içilmeli ve meyve yenmeli.

Diyetisyen Banu Kazanç ise sahur öğününde reçel, bal, domates, peynir ve 2-3 dilim ekmek yemeyi öneriyor. Veya az yağlı börek, pilav ya da makarna ile hoşaf veya taze meyve suyunun ideal bir sahur yemeği olduğunu belirtiyor. Susuzluğu giderici özelliğinden dolayı sahuru çayla tamamlamak gerektiğinin altını çiziyor.

Ramazan’da nelere dikkat etmelisiniz?

Ramazan ayında, oruç tutan kişilerin mide ve sindirim sistemi farklı çalışmaya başlar, bu nedenle yemek yerken birçok şeye dikkat etmek gerekir.

- Yaklaşık 12 saat dinlenmeye çekilen mideye aniden yüklenmek, sindirim sorunlarına neden olabilir. Orucu hafif yiyeceklerle açın.

- Ramazan ayı süresince yapılan başlıca beslenme hatalarından biri de az meyve yemektir. Günde en az 2 porsiyon meyveyi çiğ ya da komposto olarak tüketin.

- Ramazan ayında kişinin tatlı ihtiyacı artabilir. Bu gereksinim kalorisi azaltılmış tatlılarla giderilmeli. Yağlı ve ağdalı tatlılar yerine hoşaf, komposto veya sütlü tatlılar yiyin.

- İftar sırasında yemekle birlikte çay ve kahve içmek yemeklerden alınan vitaminleri öldüreceğinden bu içecekleri yemekten bir süre sonra içmenizde yarar var.

- Ramazan’da kilo vermek istiyorsanız günlük almanız gereken kaloriyi iftar ve sahur öğünlerine paylaştırın. Sebze ve meyve gibi düşük kalorili besinlere ağırlık verin. Hareketsiz kalmayın. İftardan sonra mutlaka yürüyüş yapın.

- Mutlaka sahura kalkın. Bu şekilde hem aç kaldığınız süre azalır hem de metabolizmanız daha az yavaşlar.

- Kolesterolünüz yüksekse ve oruç tutuyorsanız kırmızı et ve tereyağı tüketimini sınırlamanız, haftada en az 1-2 kez balık ve kuru baklagil yemeniz gerekiyor.

- Oruç tutarken vücut uzun süre susuz kalacağı için, iftar ve sahur arasında bol su içmeye özen gösterin.

- Su içmek bağırsak ve böbreklerin çalışmasını hızlandırır. Ancak yemek esnasında su içmek, sindirim sistemini bozabilir.

- Ramazan’da sigara tiryakilerinin çoğu, iftar yemeğine başlamadan hemen bir sigara içer. Aç karnına içilen sigaranın zararları çok daha fazla olduğu için, yemekten önce sigara içmeyin.

Oruç ne zaman sakıncalı?

Uzun bir açlıktan sonra ağır yemek, kalbin yükünü artırabilir. Dolayısıyla kalp krizi, yüksek tansiyon, beyin kanaması ve felç gibi hastalıklar artabilir. Mide ülseri vakalarında ülseri azdırabilir.

İnsülin iğnesi kullanan, hamile olan, kan şekeri normalin altına düşen ve 65 yaş üzerinde olan, düzenli ilaç kullanmayıp diyetini uygulamayan şeker hastaları oruç tutamaz. Kan şekeri 140′ın altında olan ve insülin iğnesi kullanmayan ikinci tip şeker hastaları oruç tutabilirler. Oruç tutmak kişiyi manevi açıdan rahatlattığı için stresten uzak tutuyor. Bu durumdan en çok asabi şekeri ve tansiyonu olanlar yararlanırlar.

Oruç tutan şeker hastası sahura mutlaka kalkmalı. Ramazan’da kandaki şeker düzeyi ilk günlerde düşer, ancak ikinci haftadan sonra kan şekeri 40 ile 80 puan arasında yükselir. İftarda tıka basa yemek yemek, pankreasın yorulmasına ve kan şekerinin artmasına neden olur.

Diyabet ve tansiyon hastaları, ateşli hastalıkları olanlar, sık ilaç alımının gerektiği durumlarda, akıl hastaları, verem ve kanser hastaları oruç tutmamalıdırlar.

Ramazan için diyet önerileri

Türk Kalp Vakfı Beslenme ve Diyet Uzmanı Dr. Sumru Özbay’ın ramazan özel diyeti

Sahur önerileri

- 3 kibrit kutusu kadar peynir, 5-6 zeytin, bol salata, 4 dilim ekmek, bol salata.

Veya:

- 1 kibrit kutusu kadar peynir, 1 yumurta, 5-6 zeytin, söğüş salata, 4 dilim ekmek.

Veya:

- 7-8 çorba kaşığı makarna, 1 porsiyon beyaz veya kırmızı et, komposto. Veya:
- 3 yumurtalı menemen, 4 dilim ekmek, çay ya da kahve.

İftar önerileri

- 1 kâse çorba, 1 porsiyon et (tavuk ya da balık), 1 porsiyon sebze yemeği, yarım su bardağı yoğurt, salata, 2-3 dilim ekmek.

Veya:

- 1 kâse çorba, 1 porsiyon et, 1 porsiyon sebze yemeği, salata, yarım su bardağı yoğurt, 5-6 çorba kaşığı pilav veya makarna, 1 kâse komposto.

Diyetisyen Aşkın Yüksel’in Ramazan özel diyeti

Sahur önerileri

- 2 yumurtalı menemen, çay, 2 dilim kepek ekmeği, 1 meyve.
- 1-2 kibrit kutusu kadar beyazpeynir, 5-6 zeytin, 2 dilim kepek ekmeği, 1-2 mevsim meyvesi.

Veya:

- 1 kâse yoğurt, 2 dilim tepsi böreği (4-5 kibrit kutusu kadar), 1-2 mevsim meyvesi. Tatlandırıcı ile hazırlanmış kuru kayısı veya erik kompostosu.

Sahur önerileri

Çalışanlar için:
- Hurma, zeytin veya su ile orucu açın. 1 kâse sebze veya mercimek çorbası, 1-2 dilim kepek ekmeği, 1-2 kibrit kutusu kadar beyazpeynir.
- Yağsız peynirli tost, söğüş salata, 1 elma veya mandalina.

Evde oruç açanlar için:

- 1 porsiyon ızgara balık, 4-5 çorba kaşığı zeytinyağlı sebze yemeği , 2 dilim kepek ekmeği
- Saat 21:00′de: 2-3 meyve, Komposto, Hafif sütlü bir tatlı

Mide Yanması Neden Olur?


Mide yanması, bir mide enzimi olan mide asidinin yemek borusuna doğru ilerleyerek burada yanma ve ekşime hissi vermesi olarak tarif edilebilir. Bu durumun sebebi olarak da mide ile yemek borusu arasında kalan kapakçıkların ve kasların, bazı gıdalar tarafından zayıflatılması sonucu mide içindeki sıvıların dışarı doğru hareketini engelleyememesidir.

Mide kaslarında zayıflığa sebep olan gıdaları

Daha çok baharatlı yiyecekler, soğan, sarımsak, dış kabuğu çok zor sindirilebilen domates ve kızartmalar bu tür yiyecekler arasında sayılabilir. Bünyeden bünyeye farklılık gösterebilen bu yiyecekler arasında bazı kişiler için çikolata ve asitli yiyecekleri de ekleyebiliriz.

Mide yanmasının tedavisi, yanmanın durumuna göre birkaç şekilde olabilir.

Bunlardan en çok tercih edileni mide asidini nötralize eden ilaçlar kullanmaktır. Bu ilaçlar mide asidi salgısını dengeleyerek yanma hissini giderirler.

Yanma hissinin ileri ki aşamalarında ise endoskopik yöntemler kullanılabilir. Bunlar ağız yoluyla, yemek borusundan mideye uzanan cihazlar vasıtasıyla mide kapakçıklarının daraltılarak asidin dışarı çıkmasını engelleyici tedbirlerin alınması ve oluşan reflünün önlenmesidir.

Mide asidi, özellikle gece uyurken yemek borusuna daha kolay ulaşır. Bunun sebebi de uyurken vücudumuzun yatay pozisyonda olmasıdır. Özellikle ramazan aylarında, sahur sonrası yemeklerin sindirilmesini beklemeden yemek yedikten sonra yatan kişiler, sabahları mide yanmasından şikâyet edebilirler.

Sürekli yanma hissi yaşayan kişilerin, bir doktora muayene olmadan önce geçen süreçte, yastıklarını yüksek yastıklardan seçmeleri ve özellikle gece uyurken yatay vaziyette olan vücutta, mide asidinin yemek borusuna daha kolay gitmesini engelleyerek olası kanser riskini ortadan kaldırmaları olacaktır.

Susamak İstemiyorsanız Sahura Kadar Su İçin

Ramazan’da sıcak havanın olumsuz etkilerinden korunmak ve gün içinde daha az susamak istiyorsanız, sahura kadar azar azar sıvı gıdalar tüketin.

Bir kişinin günlük sıvı ihtiyacının yaklaşık 2,5 litre olduğunu belirten Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mehmet Akman, oruç tutanların sıvı alımına çok dikkat etmesi gerektiğini söyledi.

İnşaat, kömür ocakları ve sanayi gibi alanlarda çalışan kişilerin sahurda yoğun demir ve kalsiyum içeren gıdalar tüketmesi gerektiğini belirten Akman, bu kişilerin sahurda enerji deposu olan pekmezden de aşırıya kaçmayacak şekilde yararlanması gerektiğini ifade etti.

Sıcak geçen ramazan ayında sıvı kaybının çok fazla olacağını anlatan Akman, “Bu nedenle oruç tutanlar iftar ve sahurda bol sulu gıdalar tüketmelidir. Sıcakların en yoğun olduğu bu dönemde gün içinde susuzluk çekmemek için sahura kadar sıvı gıdalar tüketilmeli” dedi.

Az susamanın formülü sahura kadar azar azar

Beslenme ve Diyet Uzmanı Akman, oruç tutan kişinin günlük su ihtiyacının tamamını sahurda almaya çalışılmasının hata olacağını belirterek, şunları kaydetti:

“Sahurda ne kadar çok yenilir içilirse, gün içinde o kadar az acıkılır, susanır anlayışı yanlış. Oruç tutulan gün boyunca susamamak için genel olarak sahurda ya da iftarda, kısa süre içinde yoğun şekilde su içilir. Bir anda yoğun miktarda sıvı alımı, vücutta, tıpkı bir anda aşırı yemek yemenin yaptığı etkiye benzer bir etki oluşturur. Yaşanan sindirim güçlüğü, vücudun suyu istenilen şekilde vücutta değerlendirememesine neden olur, yani sindirim sistemi ideal şekilde çalışmaz. Sıcakların yüksek seyrettiği bu dönemde gün içinde susuzluk çekmemek için, sahura kadar azar azar sıvı gıdalar tüketilmeli. Bu şekilde düzenli olarak su alımı, bir gün sonra vücudun daha tasarruflu su harcamasını sağlar.”

Kavurma ve kızartmalardan uzak durun

Akman, gün içinde emek yoğun çalışanlar ve aşırı terleyenlere, kaybettikleri mineralleri yerine koyabilmeleri için iftarda tuzlu ayran içmelerini, fosfor kaybını gidermek için de kırmızı et yerine balık eti tüketmelerini önerdi.

İftarda az ve hafif yiyecekler yenmesini öneren Akman, iftar ve sahurda susuzluğa neden olabilen kavurma ve kızartmadan kaçınılması gerektiğini belirtti.

Fazla Peynir Kanser Yapıyo


Hollandalı ve Belçikalı bilim insanlarının yaptığı araştırmada, fazla peynir tüketmenin mesane kanseri riskini artırdığı ortaya çıktı.

200 kanser hastası ve 386 sağlıklı kişinin verileri incelenerek yapılan araştırmaya göre, günde 53 gramdan fazla peynir tüketen kişilerde mesane kanseri riski, %50’den fazla yükseliyor.

Uzmanlar zeytinyağı ağırlıklı Akdeniz beslenme şeklinin riski azalttığının altını çiziyor.

Ülseri Kolaylaştıran İlaçlardan Sakının


Sık kullanılan aspirin, ağrı kesiciler ve özellikle antiromatizmal ilaçların mide zarına zarar vererek ülser oluşumunu kolaylaştırdığı bildirildi. Uzmanlar, toplumda oldukça sık görülen ülserin, mide veya özellikle onikiparmak bağırsağının iç yüzeyinde meydana gelen yaralar olduğunu söylüyor.

Uludağ Üniversitesi (UÜ) Tıp Fakültesi Gastroentroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Macit Gülten, erkeklerde daha fazla görülen ülserin, karın bölgesinde, genellikle önde ve üst-orta bölgede rahatsızlık hissi, ağrı, bulantı, yanma, ekşime gibi belirtilerle kendini gösterdiğini, bazı ülserlerin de hiç belirti göstermediğini belirtti.

Midedeki asidin, mideye zarar vermesini kolaylaştıran ilaç, alkol ve sigara kullanımı ile genetik faktörler ve ileri yaş gibi pek çok nedeni olan ülserin erkeklerde daha fazla görüldüğünü anlatan Gülten, şunları kaydetti:
“Peptik ülserler, kanama veya delinme gibi durumlara yol açarak ölüm riskini arttırlar. Peptik ülserin meydana gelmesinde midenin ürettiği asit, ülserin ortaya çıkmasında en önemli etkendir. Normalde mide ve onikiparmak bağırsağı mide asidine karşı dirençlidir. Ancak ‘Helicobacter Pylori’ bakterisinin varlığı, aspirin ve antiromatizmal bazı ilaçlar, mide ve onikiparmak bağırsağının iç yüzeyinin bütünlüğünün ve direncinin, mide asidine karşı bozulmasına, böylece ülserlerin meydana gelmesine sebep olurlar.”

Kontrolsüz ve gereksiz ilaç kullanımına dikkat
Gülten, 1980′li yıllardan itibaren “Helicobacter Pylori”nin saptanması ve tedavi edilmesi sonucunda peptik ülser hastalığının daha az görülmeye başladığını belirterek, şöyle devam etti:
“Helicobacter Pylori’ye bağlı ülserler azalmasına rağmen aspirin ve antiromatizmal ilaçların gereksiz ve kontrolsüz kullanımına bağlı ülser ve ülser kanamalarına son yıllarda daha sık rastlamaktayız. Aspirin ve bazı antiromatizmal ilaçlar mide veya onikiparmak bağırsağında ülser oluşturarak veya mide iç çeperinde gastrit oluşturarak, ciddi kanamalara yol açabilirler. Özellikle orta ve ileri yaştaki hastaların çeşitli ağrılar için kullanmak istedikleri ağrı kesicilerin olası risklerine karşı dikkatli olmaları, ülser ve kanamaya neden olma riski yüksek olan aspirin ve antiromatizmal ilaçlar yerine öncelikle daha basit ve daha düşük risk taşıyan ağrı kesicileri kullanmaları gerekmektedir. Hastaların birbirlerine tavsiye ettikleri ağrı kesicilerin gereksiz ve aşırı kullanımlarıyla, riskler daha da artmaktadır. Kalp ve damar hastalığı gibi nedenlerle sürekli düşük doz aspirin kullananların, buna ek olarak bir antiromatizmal veya ağrı kesici ilaca başlaması ülser ve kanama riskini daha çok arttırmaktadır. Ağrı kesicilerin meydana getirdiği kanama ve ölüm riskleri hiç de az değildir.”

Fitil, krem, enjeksiyon yoluyla kullanılan aspirin veya antiromatizmal ilaçların da en az tablet veya kapsül şeklinde alınan ağrı kesiciler kadar kanama riski taşıdığına işaret eden Gülten, bağırsakta açılan ağrı kesici kapsüllerin midede açılanlar kadar kanama riski taşıdığını, ayrıca Türkiye’de yurt dışından getirilerek satılan bazı aspirin ve benzeri ağrı kesicilerin yine aynı riski taşıdığını vurguladı.

Prof. Dr. Gülten, hekimlerin önerileri doğrultusunda mide asidini baskılayan ilaçların tedaviye eklenmesi gibi önlemler alarak ülser kanaması riskinin azaltılması gerektiğini sözlerine ekledi.

Leblebi Reflüye İyi Geliyor


Geçmiş yıllarda mide rahatsızlıklarının başında gelen ülser hastalığına iyi geldiği bilinen leblebinin, şimdi de günümüz hastalığı olan ve halk arasında mide reflüsü olarak bilinen Gastro Özofageal Reflü hastalığına iyi geldiği bilimsel olarak kanıtlandı.

Halk arasında mide reflüsü olarak bilinen Gastro Özofageal Reflü hastalığı, mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçması olarak biliniyor. Doktorlar tarafından, Reflü hastalığında tedaviyi destekleyici olarak tavsiye edilen leblebinin, daha birçok hastalığa iyi geldiği biliniyor.

Leblebi diyarı olarak bilinen Çorum’da, 88 yıldır leblebi sektöründe faaliyet gösteren Gülşen Kuruyemiş Gıda Ticaret AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Gülşen, yaptığı açıklamada, mide hastalığı olan reflüye leblebinin iyi geldiğini belirtti. Yatmadan önce bir avuç sade leblebi yenmesinin, reflü hastalığına karşı önlem olduğuna dikkat çeken Gülşen, leblebinin midedeki zararlı asitleri emerek yok ettiğini kaydetti.

Gülşen, şunları dile getirdi:

“Yatmadan önce bir avuç sade leblebi zararlı asitleri emerek yok ediyor. Aynı zamanda leblebinin bir diğer faydası ise anne sütünü çoğaltıyor. Lifli yiyecekler grubunda olduğu için leblebinin, bağırsak tembelliği konusunda da faydaları olduğu biliniyor. Yine bir başka faydası ise kilo verme konusudur. Günümüzde insanların hassasiyet gösterdiği kiloya karşı da öğün aralarında belirli ölçülerde tüketilmesi diyetisyenler tarafından tavsiye edilmektedir. Bahsettiğimiz konular leblebinin sağlığa olan faydalarından sadece bir kaçıdır. Daha başka birçok faydası bulunmaktadır.”

Günümüzde tüketim alışkanlıklarının değiştiğine dikkat çeken Gülşen, leblebinin türevlerinin de değiştiğini dile getirdi. Gülşen, son dönemde leblebi çeşidinin ise 25 olduğunu sözlerine ekledi.

Gıda İntoleransı Nedir?


Yediklerinize dikkat ettiğiniz halde devamlı kilo alıyorsanız, kilo vermekte sorun yaşıyorsanız, vücudunuzda nedeni belli olmayan ödem veya kronik yorgunluğunuz varsa, sürekli nezle ya da grip oluyorsanız Gıda İntoleransı sorunuyla karşı karşıya olabilirsiniz.

Uzun zamandır yaşadığınız zayıflayamama şikâyetlerinizin nedeni ‘Gıda İntoleransı’ olabilir.

Masum ve sağlıklı görünen gıdaların neden olduğu Gıda İntoleransı dünyada 1 milyar kişiyi mağdur ediyor. Üstelik pek çok kişi rahatsızlıklarının sıradan gıdalardan kaynaklandığına ihtimal veremediğinden uzun süre şikayetlerine çare bulamıyor.

Dr. Yasemin Savaş, Gıda İntoleransı hakkında önemli bilgiler verdi.

Sağlık problemleriniz ya da şikayetlerinizin altında masum görünen, hatta faydalı sandığınız bazı besinler yatıyor olabilir! Bağışıklık sisteminizin yabancı kabul ederek reaksiyon gösterdiği bu besin maddelerini immünolojik testler yardımı ile belirlemek artık mümkün.

Gıda İntoleransı nedir?

Yediğimiz ve sağlıklı olduğunu düşündüğümüz birçok besin, vücudumuzda olumsuz etkiler yaratıyor olabilir. Örneğin çok sağlıklı olduğunu düşündüğümüz bir yumurta eğer vücudumuz tarafından sindirilemiyor ise, vücudumuz bu yumurtanın içindeki proteinlere karşı tepki vermeye başlar. Bu olumsuz etki ‘Gıda İntoleransı’ olarak adlandırılır ve vücutta kilo almadan, birçok kronik rahatsızlığa kadar olumsuz etkilere yol açar.

Gıda İntoleransı nasıl oluşur?

Besinlerin yenmesi ve vücudumuzdan atılmaları arasındaki süreçte besinler sürekli bir parçalanmadan geçerler.

İlk olarak ağızda parçalanmaya başlayan besinler, daha sonra mide asitleri ve hareketleri ile belli bir kıvama gelir ve bağırsağa geçerler.

Bağırsaktaki çeşitli enzimlerin etkisiyle bu besinler en küçük parçalara kadar ayrıştırılırlar.

Besinlerdeki proteinler, bu ayrışma esnasında daha küçük parçalara, yani amino asitlere bölünür ve kana karışarak vücutta gerekli yerlerde kullanılmak üzere yolculuklarına devam ederler.

Gıda İntoleransı gıda alerjisinden farklıdır

Gıda İntoleransı gıda alerjisi ile karıştırılmamalıdır. Gıda alerjisi az kişide görülür ve kısa bir vakitte öldürücü etkilere kadar varan sonuçlar doğurabilir. Örneğin fındığa veya deniz mahsullerine Gıda Alerjileri olan kişiler 1 saatten az zamanda anaflaktik şoka girerek nefes bile alamaz hale gelebilirler.

Gıda İntoleransında ise yediğimiz yiyeceklerin olumsuz etkisi 3 – 24 saat arasında çıkmaya başlar. Normal beslenen bir insan, 24 saat içinde birçok yiyecek yediği için, yaşadığı sorunun gıdadan olduğunu bilse bile hangi gıdadan olduğunu tespit etmesi çok zordur.

Örneğin sabah çikolata yemiş ve sonra geceye kadar 2 öğün yemek yemiş biri, gece yatmadan ortaya çıkacak bir bağırsak sorununun sabah yemiş olduğu çikolatanın içindeki süte bağlayamaz. Gıda intoleransınızın olması, belirli gıda bileşenlerine karşı vücudunuzda ters bir reaksiyon oluşacağı anlamına gelir. Bu durum, bağışıklık sistemi ile ilintili değildir. Bu bağlamda gıda alerjisinden çok farklıdır.

Gıda İntoleransı tahmin edilenden daha yaygın bir hastalıktır

Dünya Sağlık Örgütüne göre dünya nüfusunun yarısında Gıda İntoleransı bulunuyor. 1 milyar kişide tanısı konmuş Gıda İntoleransı vardır ve WHO, bu rakamın 2015′te 2,5 milyara ulaşacağını öngörmektedir. (WHO, JUNE 2006)

Gıda İntoleransı, şişmanlık, kilo verememe, migren, akne, nedeni bilinmeyen ödem, gaz, şişkinlik, kronik yorgunluk, kabızlık, cilt problemleri (örn. sivilceler, kaşıntı nörodermatit, kronik egzama vs.), romatizmal hastalıklar, astım, ishal, mide krampları, depresyon, uyku bozuklukları, baş ağrısı, solunum yolu hastalıkları, kronik farenjit, sürekli nezle olma, ağızda yaralar, epigastrik ağrılar, Crohn hastalığı, İrritabl Bağırsak Sendromu, sık gribe yakalanma, kronik burun akıntısı, OSB (Otistik Spektrum Bozukluğu), Sedef hastalığı, nörodermatit, ürtiker gibi birçok hastalığa yol açabilir.

21. yüzyılda yapılan bilimsel araştırmalar göstermiştir ki eskiden sebebi bilinmeyen ve tedavisi olmayan birçok hastalığın temelinde Gıda İntoleransı yatmaktadır.

Gıdalardaki 'E' Kodlarına Dikkat


Sigaranın ardından dünya çapında ‘E’ kodunu taşıyan yapay tatlandırıcı, renklendirici ve koruyucu maddelere karşı savaş başlıyor. Southampton Üniversitesi tarafından hazırlanan raporda, özellikle çocuklara yönelik şeker, pasta ve gazlı içecek gibi ürünlerde bol bol kullanılan ‘E’ kodlu katkı maddelerinin derhal yasaklanması gerektiği belirtildi.

Uzmanlar, ailelerin sigara için açılan tazminat davalarının benzerlerini bu katkı maddelerini kullanan gıda firmalarına açabileceği uyarısı yaptı.

Hangi gıdada ne tehlike var?

- E102 (Bisküvi, tatlılar): Hiperaktivite, astım.

- E124 (İçecekler, bisküvi, tatlılar): Alerji, tahammülsüzlük.

- E110 (dondurma, içecekler, tatlılar): Mide sorunları, alerji.

- E122 (jel tatlılar, hazır yemekler, bisküvi): Alerji, tahammülsüzlük.

- E104 (Tatlılar): Hiperaktivite, astım.

- E129 (Gazlı içecekler, kokteyl sosis): Aşırı duyarlılık.

- E211 (Gazlı içecekler, fırında hazırlanan gıdalar, lolipop): Hiperaktivite, astım.

Ayak Ve Bacak Bakımı İçin Özel Öneriler


Ayak ve bacaklarımız, vücudumuzun bütün yükünü taşırlar. Bunun için ayak ve bacaklarımıza ayrı bir özen göstermek gerekiyor. İşte ayak ve bacak bakımı için basit ama oldukça etkili ve sağlıklı öneriler…
Ayaklar, haftada iki-üç kez 1 bardak sıcak suda eritilen şap ile iyice ovulmalı. Bu işlemleri bitirdikten sonra masajla ayaklara, şap ve pudrayı karıştırarak sürmek gerekir. Bu işlemler sayesinde ayağınız kokmayacak ve terlemesi engellenecek. Bacaklar ise kof urlu alkol ile ovulmalı.

Ayak şişmesine karşı


Yan yana iki kova koyun. Birine sıcak su, diğerine ise soğuk su koyun. Ayaklarınızı önce sıcak suda 23 dakika bekletin ve sonra soğuk suya sokun. Bu işlemi 15 dakika sürdürün. Sonra ayaklarınızı kurulayıp kafurlu alkolle ovun ve ayaklarınızı yüksek bir yere koyarak, 15-16 dakika dinlendirin.

Ayak yorgunluğu

Bunun için 5 litre suda gülhatmi çiçeğini kaynatın. Ayağınızı içerisine koyabilecek bir kıvama gelince ayaklarınızı içinde bekletin. Ayaklarınızın rahatladığını hissedeceksiniz.

Nasır ve derinin sertleşmesi


160 gram yulafı 5 litre suda kaynatıp süzün. Sonra normal sıcaklığa geldiği zaman ayaklarınızı içinde 20-25 dakika bekletin.

Tırnak batması

Bunu önlemek için sorunlu tırnak bulunarak, tırnak üstü iyice törpülenir. Böylece törpülenen yeri, tırnak onarmaya çalışır. Tırnak etinin içine kaçamaz. Ayak tırnakları daima kare biçiminde kesilmelidir. Bu arada tırnaklar kesilirken önce 10 dakika sıcak suda bekletilmelidir.

Topuk şişmesine karşı

Topuklar yanmaya başlayınca vakit kaybetmeden akşam şu işlem yapılmalıdır: Yarım litre suya maydanoz tohumu koyup 20 dakika demleyin, sonra bu suya 3-4 kat tülbenti batırın. Ve topuklarınızın üstüne koyunuz. Ayağınıza bağlayarak öyle uyuyunuz.

Bacaklar için yararlı bilgiler

Bacaklarınızın yorgunluğunu gidermek için kafurlu yağ ile ovun. Her akşam sırt üstü yere yatıp ayağınızı dik tutun ve pedal çeviriyormuş gibi yapın. 10 dakika sonra bırakın. Bu hareket hem bacaklarınızı rahatlatır hem de karın kaslarını sıkılaştırır.

Fazla ayakta kalmışsanız topuklardan başlayarak hiçbir losyon ve yağ kullanmadan bacağınızın tamamına masaj yapın. Bu işlem kan dolaşımını hızlandırır ve rahatlatır.

Varis olma eğilimli bacaklar için

1 litre suya 50 gram asma yaprağı koyup kuru veya yaş bir biçimde kaynatılmalı. 20 dakika delmeyip süzmek gerek. Süzülen suyu iki gün boyunca normal günlük içtiğiniz su yerine için.

Diyetsiz Zayıflayın


Uzmanlar, fit bir vücudun hayalini kuran ancak diyetlerle arası bir türlü iyi olmayanlar için ideal kiloya kavuşma ve formunu koruyamayanlara yardımcı olacak bir dizi öneride bulunuyor. İşte ağır ve sıkıcı diyetlere gerek kalmadan ideal kiloya kavuşma rehberi.
Fit bir vücut için yapmanız gereken tek şey; ‘yeterli’ ve ‘dengeli” beslenmek! Üstelik aç kalmadan, sıkıcı listelere bağlı yaşamadan! Beslenme ve Diyet Uzmanı İpek Cirit, fazla kilolarınızdan kurtulmak için neler yapmanız ve nelerden kaçınmanız gerektiğini anlatıyor.

Besinleri yavaş çiğneyin:
Zamanınız olmasa bile tabaktaki yemekleri hızlı yemekten vazgeçin. Ana öğünleriniz en az 15 – 20 dakika sürmeli. Çünkü beynin ‘tokum’ sinyalini vermesi için yaklaşık bu kadar süreye ihtiyacı var. Eğer besinleri hızla çiğnerseniz kontrolünüzü yitirerek bu süre içinde daha fazla yemek tüketme riskiyle karşı karşıya kalırsınız.

Her öğünden önce su için:Her gün 1.5 – 2 litre su içmeyi alışkanlık haline getirin. Gün içinde düzenli olarak tüketeceğiniz su metabolizmanızı hızlandırmak gibi önemli bir işlev üstleniyor. Ancak bu özelliğinden faydalanmak için suyu gün içine yayarak içmeniz şart. Eğer akşam su içmediğinizi fark edip bolca tüketmeye kalkarsanız, sık sık tuvalete gitmek dışında hiçbir değişiklik sağlayamazsınız. Bu nedenle her öğün öncesinde bir bardak su içmelisiniz. Böylece hem açlık hissinizi azaltarak gereksiz atıştırmalardan korunmuş, hem de günde en az 6 bardak su içmeyi garantilemiş olursunuz. Yemek yerken su tüketiminden ise kaçının, aksi halde mide hacmini artırmış olursunuz ki bu da daha fazla besin tüketmeniz anlamına geliyor. Yemekten sonra su içmek için en az 1 – 1.5 saat geçmiş olmalı. Çünkü mide boş iken su, doğrudan bağırsaklara karışıyor ama besinle karıştığında mideyi genişletmekten başka bir işlev üstlenmiyor.

Sebzeye ağırlık verin:Ana öğünlerinizden birinin mutlaka sebze ağırlıklı olmasına dikkat edin. Böylelikle hem bağırsakların daha hızlı çalışmasını sağlar, hem de daha az kalorili bir menüye sahip olursunuz. Örneğin ana öğününüzde et ve makarna yerseniz sebzeden çok daha fazla enerji alabilirsiniz. Ancak sebzeler bir porsiyon ete göre neredeyse dörtte biri kadar enerjiye sahip olsalar da, hemen hemen aynı derecede tokluk sağlarlar. Örneğin etin sindirimi 3 – 4 saat sürüyorsa, sebzenin sindirimi 2 saat kadar sürer. Fakat sebzeyi bir dilim ekmekle desteklerseniz, etli menü kadar uzun süre tok kalabilirsiniz. Bu nedenle gün içinde minimum 2 -3 porsiyon sebze, yine aynı oranda meyve almayı alışkanlık haline getirin.

Porsiyonlarınızı küçültün:Meyvede bir porsiyon derken, aklınıza dolu bir tabak gelmesin. Beslenme ve Diyet Uzmanı İpek Cirit bir porsiyonun 50 kalori olduğunu, bunu da yarım muz, büyük bir mandalina, küçük bir elma veya ayvanın dörtte biri ile alabileceğimizi belirtiyorlar. Sebzelerde de, 4 yemek kaşığı bir porsiyona karşılık geliyor.

Tatlılara ‘ambargo’ koyun!:
Gün içinde yeteri kadar karbonhidrat tüketmediğimizde enerji ihtiyacımızı karşılayamıyoruz. Bunun sonucunda da beynimiz bize ‘tatlı’ yememizi emrediyor. Biz de ‘krizim tuttu’ diyerek tatlılara saldırmaya başlıyoruz. Oysa tatlı ihtiyacımızı önlemenin tek yolu düzenli beslenmek ve enerjiyi dengeli bir şekilde almaktan geçiyor! Beslenme ve Diyet Uzmanı İpek Cirit, şeker gibi basit karbonhidrat grubunda yer alan besinleri haftada 1, en fazla 2 kere tüketmenizi öneriyor. Çünkü tatlı yediğinizde 300 -350 gibi yüksek bir kalori alırsınız ama kan şekeriniz hızla yükselip tekrar düştüğü için yarım saat sonra tekrar acıkırsınız. Bunun aksine bol peynirli kepekli sandviç yerseniz neredeyse 3 saat boyunca tok kalabilirsiniz. Gün içinde 2 – 3 porsiyon meyve yediğinizde de tatlı krizinin önüne geçebilirsiniz. Eğer canınız tatlı çok çektiyse, baklava ve şekerpare gibi kalorisi bol tatlılar yerine, daha az kalori içeren sütlü tatlıları tercih edin.

Çeşitli beslenin!:Besinleri sadece kalori veren maddeler olarak düşünmeyin. Vücudumuzun iyi enerji harcaması, günlük işlerini yerine getirebilmesi ve aynı zamanda sağlıklı olarak hayatına devam edebilmesi için ihtiyacı olan besin öğelerini bize gıdalar verir. Tüm besin öğelerini içinde bulunduran tek bir besin olmadığı gibi aynı besin grubunda yer alan besinlerin de içeriği farklılık gösterir. Kilo vermeye de çalışsak, kilomuzu korumaya da çalışsak çeşitli beslenmeyi ihmal etmemeliyiz.

Yağları ‘yasak’ listesine almayın!:Kilo vermek uğruna yağdan vazgeçmeyin. Çünkü yağlar sindirimi en uzun süren grup oldukları için yemeklere ilave etmezseniz tokluk süreniz kısalır, siz de kendinizi yine sofra başında bulabilirsiniz. Fakat çok hareketli bir yaşantınız yoksa et, peynir ve yoğurt tüketirken zaten vücudunuzun ihtiyacı kadar aldığınız için doymuş, yani katı yağlardan kaçının. Gün içinde yemeklere katacağınız sıvı yağ miktarı 4 – 5 tatlı kaşığını geçmemeli. Bunun için de 4 – 5 su bardağı ile yapacağınız çorbaya yarım yemek kaşığı, bir kiloluk sebze yemeğine de yarım çay bardağı, salatalara da 1 tatlı kaşığı kadar sıvı yağ eklemeniz yeterli gelecektir.

Karbonhidrattan vazgeçmeyin:Kilo vermeye karar verdiğimizde çoğumuzun yaptığı ilk şey, ‘karbonhidratlı besinleri sofradan kaldırmak oluyor. Oysa hem yeterli beslenmek hem de midemizin tok kalması için günlük enerji ihtiyacımızın yüzde 50 – 60’ını karbonhidrat kaynaklı besinlerden sağlamamız şart. Bu da günde 300 – 350 gr karbonhidrat anlamına geliyor. Diyelim ki et ve yanında da bolca salata yediniz. Karbonhidrat içeren besin tüketmezseniz vücudunuz ihtiyaç duyduğu ‘enerjiyi’ alamadığı için 1 – 1.5 saat sonra acıkmaya başlarsınız. Bunun aksine yanında karbonhidrat içeren bir besin tüketirseniz en az 2 – 2.5 saat tok kalır, bu sayede bir sonraki öğüne kadar gereksiz şeyler atıştırmazsınız. Dolayısıyla her öğünde karbonhidrat içeren besinlere mutlaka yer verin. Ancak seçiminiz kan şekerini hızla yükseltmedikleri için lif içerenlerden yana olmalı. Örneğin pilav ya da patates yerine, sindirimleri nispeten daha uzun süren, böylece kan şekerini hızla yükseltmeyen kepek ekmeğini, tam buğday makarnasını, kuru baklagilleri veya bulgur pilavını tercih etmenizde fayda var. Tabii her öğünde karbonhidrat içeren besinleri 3 – 4 yemek kaşığını geçmeyecek miktarda yemeniz gerektiğini de unutmayın!

Karbonhidrattan vazgeçmeyin: Kilo vermeye karar verdiğimizde çoğumuzun yaptığı ilk şey, ‘karbonhidratlı besinleri sofradan kaldırmak oluyor. Oysa hem yeterli beslenmek hem de midemizin tok kalması için günlük enerji ihtiyacımızın yüzde 50 – 60’ını karbonhidrat kaynaklı besinlerden sağlamamız şart. Bu da günde 300 – 350 gr karbonhidrat anlamına geliyor. Diyelim ki et ve yanında da bolca salata yediniz. Karbonhidrat içeren besin tüketmezseniz vücudunuz ihtiyaç duyduğu ‘enerjiyi’ alamadığı için 1 – 1.5 saat sonra acıkmaya başlarsınız. Bunun aksine yanında karbonhidrat içeren bir besin tüketirseniz en az 2 – 2.5 saat tok kalır, bu sayede bir sonraki öğüne kadar gereksiz şeyler atıştırmazsınız. Dolayısıyla her öğünde karbonhidrat içeren besinlere mutlaka yer verin. Ancak seçiminiz kan şekerini hızla yükseltmedikleri için lif içerenlerden yana olmalı. Örneğin pilav ya da patates yerine, sindirimleri nispeten daha uzun süren, böylece kan şekerini hızla yükseltmeyen kepek ekmeğini, tam buğday makarnasını, kuru baklagilleri veya bulgur pilavını tercih etmenizde fayda var. Tabii her öğünde karbonhidrat içeren besinleri 3 – 4 yemek kaşığını geçmeyecek miktarda yemeniz gerektiğini de unutmayın!

Öğün atlamayın:Zayıflamanın öğün atlamaktan geçtiği yolundaki hatalı bilgilerle hareket etmeyin. Çünkü aç kaldığınızda vücudunuz bunu bir tehdit olarak algılıyor ve ihtiyaç duyulan enerjiyi yağ dokusundan almaya başlıyor. Fakat vücut uzun süre açlıktan sonra yağ deposundan sağlanan bu enerjiyi, öğün tüketilmesi ile beraber besinlerle gelen enerjiyi tekrar yağ dokusuna geri gönderiyor, hem de fazlasıyla. Bu da kilo verememenize, hatta kilo almanıza yol açıyor! Dolayısıyla kahvaltıyı uyandıktan sonra en geç 1 saat içinde yapmalı ve sonraki öğünleri 2 – 4 saat sonra olacak şekilde planlamalısınız. Bunun için her gün 3’ü ana öğün olmak üzere günde en az 5 – 6 kez beslenin. İsterseniz, ara öğün sayısını 4’e bile çıkarabilirsiniz. Bu sayıyı kahvaltı saatinize göre belirleyebilirsiniz. Örneğin kahvaltınızı saat 7.00’de yapıyorsanız, ana öğünden önce mutlaka bir ara öğününüz olmalı. Ancak sofraya saat 10.00 gibi oturuyorsanız, bu durumda 2 – 3 saat sonra öğle yemeğine geçebilirsiniz.

Sofraya geç saatlerde oturmayın:
Yoğun iş temposu nedeniyle bunu başarmak pek kolay olmasa da akşam yemeğini çok geç saatlere bırakmamaya çalışın. Akşam saat 19.00 gibi sofraya oturabiliyorsanız, çok şanslısınız. Ancak bu mümkün değilse ve diyelim ki saat 24.00’te yatağa gireceksiniz, hiç olmazsa yatmadan en az 4 saat önce akşam öğününü tamamlayın ki hareketsiz kaldığınız için kaloriler vücudunuzda depolanmasın. Akşam yemeğinde ağır yemekler yerine kalorisi az ve sindirimi kolay hafif yemekleri tercih edin! Eğer geç kalmışsanız, akşam yemeğini atlamayı bir çözüm olarak da görmeyin. Çünkü öğünü tamamen atlarsanız yetersiz beslenmiş olur ve vücudunuz uzun süre aç kalacağı için bazal metabolizmanızın hızının düşmesine yol açabilirsiniz.

Kızartmayın, haşlayın:Fazla kilolarınızdan kurtulmak için besinlerinizi pişirme şekline de dikkat etmelisiniz. Kızartmaları ayda bir veya iki kez ile sınırlamalı, bunun yerine haşlama veya fırında pişirme şekillerini tercih etmelisiniz. Eğer patates kızartmasını çok veriyorsanız, baharatlandırarak fırında elma patates şeklinde hazırlayabilirsiniz.

Botoks Herkez İçin Uygun Değil


Yüzümüzde bulunan 80 kas ile 7 bin farklı mimik yaptığımız düşünüldüğünde, mimiklerin önemi daha iyi anlaşılıyor. Doğru mimik, kişiyi güzelleştirirken, yanlış mimik çirkinleştirip yaşlandırıyor.

Yaşlanmayı engellemenin en önemli yollarından biri ise Botoks uygulaması olarak görülüyor. Botoks, toprakta bulunan bir bakterinin, hayatta kalmak için ürettiği bir toksin olarak tanımlanıyor.

Hem koruma hem gençleşme

Botoks yanlış bir inanışla yılan zehiri zannediliyor. “Uygun miktarda alınmadığında suyun bile zehir etkisi olduğunu unutmayalım” diyen Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Karacalar, bu yöntemin hem koruma hem de gençleşme amaçlı uygulanabildiğini söylüyor.

Koruma amaçlı Botoks tekniğinin diğerinden farklı olduğunu söyleyen Prof. Karacalar, bu teknikte, gelecekte yüze zarar verebilecek güçlü ve ters mimik kaslarının eğitildiğini, diğerinin ise çizgi oluşturan kaslar dışında yüzü aşağı çeken kaslara uygulandığını söylüyor.

Yaptırmanız gerektiğini nasıl anlarsınız?

“Parmağınızı yüzünüzdeki bir çizginin iki yanına koyup gerdiğinizde çizgi kayboluyorsa bu erken bir çizgidir ve Botoks için en ideal durum budur” diyen Karacalar, yaptığınız test ile çizginizde azalma olmasına karşın kaybolma olmaması bu çizginin yerleştiğini gösterir” diyor.

Bebek botoksu ifadeyi bozmuyor

Deri içine çok düşük dozda yapılan Botoks ve bebek Botoks olarak adlandırılan uygulamayla mimikler donmuyor ve ifade yok olmuyor. “Botoksla mimik tasarımı” tekniğinde ise sadece yüzün anlamına zarar veren mimikler durduruluyor.

İfade bozan tekniğin şablon Botoks uygulamaları olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ahmet Karacalar, mimikleri; cinsiyete, yüzün uyumuna, yaşa, kişiliğe, meslek gruplarına göre tasarlayan botoksun en ideali olduğunu söylüyor.

Mimik tasarımının özellikle sunucu, oyuncu veya şarkıcı olan ünlü kişilere uygulanması gerekiyor. Bu gruba şablon Botoks uygulandığında, ortaya duygularını seyirciye aktaramayan bir spiker, rolünü oynayamayan bir oyuncu ya da içten gülemeyen bir şarkıcı çıkıyor.

Botoksla mimik tasarımı uygulaması ise rolün daha kolay oynanmasını ve sunucunun kamera önünde mimiklerini kaybetmeden daha enerjik ve dingin görünmesini sağlıyor. Ters mimik yapan birinde Botoks yaşı ergenlik dönemine kadar inebilirken gençleşme amaçlı botoksta en ideal dönemin orta yaş olduğu belirtiliyor.

Botoks herkese uygun değil


Botoks herkes için uygun bulunmuyor ve öncesinde mutlaka uygunluk testi yapılması gerekiyor. Özellikle hipotonik denilen gerginliği azalmış kaslarda, (yüzü düşen insan) ve atonik adı verilen kas gerginliği tamamen kaybolmuş (çökkün yüzlü insan) kişilerde kas yapısı botoksu kaldırmıyor ve sonuç daha kötü oluyor. Bu uygulama en iyi sonucu mimik kaslarının yaygın ve yersiz şekilde kullanılıp deriye yansıması halinde veriyor. Bilinenin aksine, ileri yaşta sadece Botoks ile gençleşme çabası yüzün dengesini bozup ortaya kötü sonuçların çıkmasına neden oluyor.

Botoksu iyi taşıyan yüzler

- Üzgün ve yorgun görünümlü
- Sert ve öfkeli
- Küçük gözlü yüzler

Bıyık bölgesindeki terlemeye son

Botoksun az bilinen uygulamaları:

- Alt yüz ve boyun uygulamalarıyla daha belirgin yüz ovali
- Daha silindirik ve düzgün boyun elde edilmesi
- Bıyık bölgesindeki terlemenin giderilmesi
- Burun ucu kaldırma
- Daha seksi ve dolgun görünümlü dudak tasarımı
- Gözeneklerin küçültülmesi
- Kare yüzlerin üçgen yüze dönüştürülmesi
- Gerginlik tipi baş ağrılarından kurtulma.

Erkeklerin ilgisi arttı

Prof. Dr. Ahmet Karacalar, erkeklerde son yıllarda botoksa olan ilginin arttığını belirtiyor.

Erkekler Botoksu özellikle öfkeli gösteren çatık kaşlar ile kaz ayaklarının giderilmesi ve daha dinlenmiş bir görüntü elde etmek için yaptırıyor.

Düzenli Sex Selülitin İlacı


Alman güzellik ve cilt bakım uzmanları, kadınların korkulu rüyası selülitin yok edilmesi için en etkili ilacın düzenli seks hayatı olduğunu açıkladı.
Uzmanlar yaptıkları araştırmalarla ilgili olarak şunları söyledi:
“Cinsel birleşme sırasında kadınların organizmaları rahatlıyor. Böylece kadınlık hormonu ‘östrojen’ daha etkili çalışıyor.
Östrojen, ‘selülit’ dediğimiz portakal kabuğu görüntüsü veren hücreleri ortadan kaldırıyor.”

Pembe Maske Nedir?Nasıl Uygulanır?


Pembe Maske Nedir ?
Son zamanların en popüler cilt yenileme ürünü olan pembe maske bir çok ünlü tarafından da yoğun olarak kullanılmaktadır.

Yüzdeki kırışıklıklar, sivilce ve sivilcelerin sebep olduğu deformasyonları gidermede kullanılan yüz maskesi ve inceltici, selülit giderici olarak kullanılan vücut maskesi olmak üzere iki farklı ürün mevcuttur.

Her iki ürün de minimum beş seans olarak uygulanmakta ve cildin yıpranma durumuna göre uygulama sayısı arttırılabilmektedir.

İç ve dış etkenlerin ciltte yol açtığı yaşlanmayı önleyen pembe maske yağ ve nem dengesini düzenleyerek gençlik iksiriniz oluyor.

Pembe Maske havanın mevsimsel değişiminden kaynaklanan zararlı etkileriyle ciltte oluşan nem kaybı, pullanma, hassasiyet, kızarıklıklar gibi sorunları yok ediyor.

Yüzünüzdeki ve cildinizdeki su, vitamin ve kolajen eksikliğini tamamlayarak tazelik ve canlılık kazandırıyor.

Pembe Maske Kullanımı Pembe Maske Yüz Maskesi Kullanımı;

Uygulama yapılmadan önce yüzünüzü sıcak su ile yıkayınız ve iyice kurulayınız.

Maskeyi tüm yüzünüze (tercihen boyun bölgesinde de kullanılabilir) yoğun bir şekilde sürünüz.

30-40 dakika kadar yüzünüzde bekletip tamamen kuruduğundan emin olduktan sonra kalıp halinde yüzünüzden çıkarınız.

Bu uygulamayı beş gün süre ile her gün gerçekleştiriniz. Cildin yıpranma durumuna göre uygulama sayısını 30 güne kadar çıkartabilirsitniz.

İçindekiler: Water, ethyl alcohol, glycerine, tocopheryl acetate, bisabolol, linoleic acid, ascorbic acid, elastin, kolajen, hyalunoric acid, tea tree oil, lemonen, aloe vera oil, rose oil, apricot oil, kaoline, imidazoline urea, edta, It may contains dyes & pigments (CI: 16255, 16035, titanium oxide)

Gözlerinizin Güzelliğini Artırın


Zamanın etkileri ve her gün yaptığınız makyaj, elbette göz çevrenizin deforme olmasına ve bozulmasına yol açıyor. Ama dert etmeyin, buna karşı koymak için sizin de silahlarınız var.

Gözleriniz ne kadar güzel olursa olsun, eğer altları mosmor görünürse ya da şişerse, bu iyi görünmenizi engelleyecektir. Gözlerinizin güzelliğinin bozulmaması ve her daim çekici görünmesi için sizin de üzerinize düşen bir kaç görev var.

Kırışıklıkları engellemek için

Bir çorba kaşığı badem yağı, bir çorba kaşığı soya yağı ve bir çorba kaşığı avokado yağını karıştırın. Her gece yatmadan önce göz çevrenize yumuşak hareketlerle masaj yaparak karışımdan sürün. Sabah kalktığınızda yüzünüzü yıkayıp yumuşak bir havlu ile kurulayın.

Torbaları yok etmek için

Bir adet patatesi halka şeklinde kesip gözlerinizin üzerine koyun ve 15-20 dakika gözlerinizi bu şekilde dinlendirin. Hem göz altlarınızdaki torbaların giderilmesinde hem de gözlerinizdeki kızarıklıkların geçmesinde yardımcı olacaktır. Ayrıca gözlerinizdeki kızarıklıklar için bir parça pamuğu şekersiz çaya batırıp gözlerinize kompres yapabilirsiniz.

Gözaltı şişlikleri için

Bir parça buzu gözlerinizin altında sabit tutmadan yani gezdirerek 5 dakika kadar bekletin.

Morluklar için

Bir adet salatalığı rendeleyip buzlukta buz kalıplarının içinde dondurun. Daha sonra dondurulmuş bu salatalık küplerini gözlerinizin mor kısımlarında 5 dakika kadar gezdirin.

Bunu mutlaka deneyin

Bir adet patatesi rendeleyip suyunu çıkartın. Bu suya batırdığınız bir parça pamukla göz çevrenize kompres.

Lazer Epilasyon İle İlgili Merak Edilenler


Lazer epilasyon, kalıcı veya uzun dönemli epilasyon sağlar. Kıllarda tekrar büyüme olsa bile oluşacak kıllar; zayıf, açık renkli kozmetik önemi az tüyler şeklindedir.

Güvenilir bir yöntemdir. Kanserojen değildir. Kullanılan cihazın özelliklerine göre değişmekle birlikte hızlı bir yöntemdir. Ağda uygulamalarında görülebilen cilt enfeksiyonu ve bulaşıcı hastalık riski yoktur.

Lazer epilasyon tek seans değildir. Çünkü kıl köklerinin hepsi aynı büyüme devresinde değildir. Uygulama esnasında olgun fazda (anagen) olan kıl kökleri etkilenirken, gerileme (telogen) ve dinlenme (katagen) fazındaki kıl kökleri etkilenmez. Etkilenmeyen kıllar için bir süre sonra tekrar seans uygulanması gerekir. Seans aralıkları bölgeye göre 4-8 hafta arasında değişir.

Lazer epilasyonda sonucu kişinin genetik veya hormonal yapısı, kılın rengi ve yapısı sonuçları etkilemektedir. Muayene sonrası doktorunuz size olabilecek gerçekleşme olasılığı olan durumlar için gerekli bilgileri verecektir.

Lazer epilasyon sonrası kullanılan cihaza bağlı olarak 5-10 dakika bazen 1-2 saat süren kızarıklık olabilir. Bu geçicidir. Bazen aşırı hassas kişilerde, soğutma sistemi olmayan lazer kullanılması durumunda, yüksek doz lazer enerjisi verilmesi durumunda ciltte güneş yanığı gibi bir durum oluşabilir. Burada önemli olan doğru sistemin tercih edilmesidir en son teknolojik sistemlerde leke yanık ve yanık etki riski sıfırdır.

Ayrıca halkımız arasında Lazerin kanser yaptığına veya sağlığı etkileyecek şekilde radyasyon yarattığına dair inanış kesinlikle doğru olmayıp 1983 yılında yapılan bir araştırmada lazerin iyonik etkisi olmadığı ve canlı büyüyen bağ dokusu hücreleri üzerinde hiçbir kötü etkisi olmadığı gösterilmiştir.

İnanların dikkat etmesi gereken en son teknolojik lazerleri dünyanın her ülkesinde kullanılmakta ve FDA onayı bulunan lazerleri doktor kontrolünde tercih etmeleridir.

Lazer epilasyon uygulanmış bölgeye mutlaka en az 30 SPF güneş koruma kremi uygulanmalıdır. En az 1 hafta doğrudan güneşlenilmemeli ve solaryuma girilmemelidir. Buna uyulmadığı durumlarda lazer uygulanan bölgelerde lekelenme görülme olasılığı çok artacaktır. İlk 2-3 gün cildi tahriş eden peeling, keseleme gibi işlemler kesinlikle uygulanmamalı, sıkı ve sert giysiler giyilmemelidir.

Sonuç olarak epilasyon yaptırırken mutlaka bir hekim kontrolünde olmalı ve de doğru lazer seçiminde bulunmalıyız. Bu dönem kış döneminde uygulanan seanslar sonrası yaza kalıcı olarak tüylerinizden kurtulmuş girebilirsiniz.

Cildinizi Güneş Lekelerinden Arındırın


Çoğu bayanın kronik sorunlarından olan güneş lekelerinin özellikle yaz aylarında güneş ışınlarına fazla maruz kalındığında ortaya çıktığını ifade eden uzmanlar, güneş ışınlarına maruz kalan bölgelerde, özellikle de yüz, alın, yanak, burun, çene ve üst dudakta düzensiz kenarlı kahverengi veya hiperpigmente alanlar oluştuğunu belirtiyor. Oysa yaz aylarında parlaklığını ve canlılığını kaybeden cildi yeniden canlandırmak mümkün. İşte kışa canlı bir ciltle girmek için yapılması gerekenler…

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, plastik, rekonstrüktif ve estetik cerrahi uzmanı Prof. Dr. Sıdıka Kurul, “Bol su içmek, taze sebze ve meyve yemek, sigara içmemek, nemlendirici kullanmak, düzenli uyumak, cilt temizliği ve masaj gibi uygulamalar güneşte cildi zarar görmüş birçok kişinin kışa canlı bir ciltle girmesini sağlar” dedi.

Güneş lekelerinin oluşumu ve tedavisi ile ilgili önemli bilgiler veren Kurul, bu lekelerin güneş ışınlarına maruz kalarak ortaya çıktığını ifade ederek, güneş ışınlarına maruz kalan bölgelerde, özellikle de yüz, alın, yanak, burun, çene ve üst dudakta düzensiz kenarlı kahverengi veya hiperpigmente alanlar oluştuğunu kaydetti.

Kurul, güneş lekelerinin oluş mekanizmasının tam olarak bilinmediğini belirterek, “Güneş lekesi oluşumunda kadınlarda ve esmer tenlilerde daha sık olmakla birlikte, genetik yatkınlık, tiroid hastalıkları, gebelik, adet zamanı, emzirme gibi hormonal değişiklikler, peeling, taze yanık, ağda gibi cilt travmaları, hormon tedavileri, doğum kontrol hapları, bazı sitostatikler gibi ilaçlar önemli faktör oluşturur” diye konuştu.

Lekelerin varlığının, deride gelişen bir kısım lezyonları maskeleyerek, gözden kaçırılmasına sebep olabileceğini vurgulayan Kurul, güneş ışınlarına maruz kalmanın genellikle ileri yaşlarda deri kanserine neden olabileceğini, güneş koruyucu kremlerin ise cildi güneşten korumada tek başına yeterli olmayacağını bildirdi.

Kurul, güneş kremlerinin 30 faktör ve üzeri olmak üzere usulüne uygun şekilde kullanılması gerektiğine dikkat çekerek, “Güneş koruyucu kremler ultraviyole A ve B’ye karşı koruyucu nitelikte olmalıdır. İnsan derisinin güneş ışınları ile ilişkisini sağlıklı zemine oturtmak gerekir” şeklinde konuştu.

Prof. Dr. Kurul, “Bol su içmek, taze sebze ve meyve yemek, sigara içmemek, nemlendirici kullanmak, düzenli uyumak, cilt temizliği ve masaj gibi uygulamalar güneşte cildi zarar görmüş birçok kişinin kışa canlı bir ciltle girmesini sağlar. Bilinçli cilt bakımları, faydası kanıtlanmış ve kişinin tanıdığı ürünlerle yaptığı yüzeysel peelingler, hem güneşin sebep olduğu hasarı minimize eder hem de kış mevsimi için cildi hazırlar” dedi.

Güneş lekesi tedavisinin, lekenin kalınlığına göre şekillendiğini anlatan Kurul, çok yüzeysel olanların tedavisinde daha kolay ve depigmente edici kremlerin (leke çıkarıcı kremler) uygulanabileceğini belirtti.

Kurul, kimyasal veya lazer peelingin, güneş lekelerinin tedavisi için uygun çözümler olduğunu ifade etti. Ancak bu uygulamaların da pigmentasyon bozukluğuna yol açabileceğinin göz ardı edilmemesi gerektiğine dikkat çeken Kurul, en iyi tedavinin riskin farkında olarak korunmak olduğunu sözlerine ekledi.

Genç Görünmenin Sırrı Gülümseyişinizde Saklı

İsteyin, gülüşünüz bilgisayarla “size özel” tasarlansın. Sizi olduğunuzdan daha genç gösterecek güvenli bir gülümseyişe kavuşun.

Modern yaşamı bir hayli kolaylaştıran ileri teknoloji, her alanda olduğu gibi diş estetiği alanında da büyük yenilikler ve hasta açısından ciddi kolaylıklar sağlıyor. Diş Hekimi Çağdaş Kışlaoğlu diş estetiğinde uygulanan sistemleri ve bireyler üzerindeki etkilerini açıklıyor.
Sanatçı titizliğiyle harikalar yaratılıyor…
Estetik diş hekimliğinin, temelde diş hekimliğinin tüm branşlarını kapsadığını söyleyen Diş Hekimi Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, estetik diş hekimliğinin ortodonti (tel takma), diş eti sorunları, implant tedavisi, porselen kaplama gibi birçok branşı bir çatı altına topladığını hatırlattı. Dr. Kışlaoğlu, estetik diş hekimlerinin, ağızda sağlık problemi çözüldükten sonra hastanın yüzüne bakıp estetik eksikliklerini saptayarak hastaya yeni bir gülüş dizayn ettiklerini belirtti.
Dr. Kışlaoğlu, diş estetiğinde kişiye yalnızca güzel bir gülüş kazandırmanın değil, uygulanan protezin aynı zamanda fonksiyonel oluşunun da önemli olduğunu da vurguladı.  
Daha güzel bir gülüş için…
Ağız ve dudak bölgesinin, yüzde yaşlanma etkilerini en fazla belli eden yerler olduğuna işaret eden Dr. Kışlaoğlu, dişlerde yapılan estetik çalışmaların, kişiyi genç göstermesinin yanı sıra, özgüveni de olumlu yönde etkilediğini belirtti. Dr. Kışlaoğlu, sağlıklı gülümseyen kişilerin sosyal ve iş yaşamlarında daha başarılı olduklarını belirtti.

Gülüşünüz ileri teknolojiyle tasarlanıyor…

 Diş Hekimi Dr. Çağdaş Kışlaoğlu, diş estetiğinde CAD-CAM yönteminin çok talep gören yöntem olduğunu söyledi.

CAD-CAM (computer aided design-computer design-computer aided manufacturing) bilgisayar yardımlı dizayn anlamına geliyor.

Dr. Kışlaoğlu, uygulanan bu sistemi ayrıntılarıyla anlatıyor.

“Dişlerinin görünüşünden ve gülüşünden memnum olmayan kişiler, bu ileri teknoloji porselen sistemleri ile kendilerine özel, istedikleri doğal dişlere ve gülüşe sahip olabiliyorlar. Bu yöntemde dişlerde yapılan hazırlığın sonrasında bir ölçü alınıyor ve alınan ölçüden elde edilen bir modelin optik ölçüsü alınarak bilgisayar ortamına aktarılıyor.

Daha sonra dişlerin dizaynı diş hekimi tarafından bilgisayar ortamında yapılıyor ve dişler bilgisayarlı freze tekniği ile özel hazırlanmış porselen bloklardan oluşturuluyor. Bu sistemde kullanılan porselenin alt yapısında kristal veya zirkonyum bulunuyor böylece mükemmel estetik kalite ve doğallık yakalanıyor.”

Dr. Çağdaş Kışlaoğlu, CAM-CAM yöntemiyle uygulama zamanının kısaldığına dikkat çekerek, “İstenirse kişiye bir günde yeni bir gülüş kazandırılabilir, zamanın çok kıymetli olduğu bu dönemde kişiler için büyük bir avantajdır” diye konuştu.

Fit Vücuda Sahip Olmanın Yolları


Fit bir Vücuda Sahip olmak için; Düzgün bir fiziğe sahip olmak her bayanın hayalidir. Erkeklerin dikkatini çeken, giydiği kıyafetleri üzerinde taşıyabilen bir kadın kendini sosyal yaşamında da emin hissetmesine yardımcı olacaktır. Peki böylesine hayali kurulan bir fiziğe sahip olmak çok mu zor? Aslında bu sorunun cevabı kişiden kişiye değişir. Kendine inanan ve buna gerçekten sahip olmak isteyen bir Kadın için hayal olmaktan öte rahatlıkla başarabileceği hedeftir. İnsanın kendini şekillendirmesi tamamen istek ve iradeye bağlı olduğunu hepimiz biliyoruz, ve bu nedenle Fit bir vücuda sahip olmak için sizleri aşağıdaki açıklamamızla başbaşa bırakıyoruz.www.ciltbakimiveguzellik.com Kadına Dair Herşey..
Ne yapsam, nerden başlasam ile vakit kaybetmeyin. Bu program ile harekete geçin ve sorunu kökünden çözün!

Bu egzersiz programı etkili olacak

Hayallerinizdeki görünüme sahip olmak için, vücudun dokunulmamış tek noktasını bırakmayan bir egzersiz programını takip edebilirsiniz. İşte üç haftalık egzersiz programıyla arzu ettiğiniz vücuda kavuşabilmenin aşama aşama yolları ..

En etkili karın egzersizi (karın bölgesi için)

İlk pozisyonda kollarınızı olabildiğince yana açın, bacaklarınızı üst üste getirerek yere uzanın. İkinci pozisyonda ise belinizi ölçülü bir şekilde yerden kaldırmaya çalışın. Bacaklarınızın yere paralel olmasına ve kollarınızın pozisyonunu değiştirmemeye dikkat edin. Bu hareketi 10 kez tekrarlayın.

Göğüs darbesi (popo ve sırt için)

Yüzünüz yere doğru uzanın. Kollarınızı öne doğru uzatarak, bacaklarınızı yerden bir parça yükseğe kaldırın. Dengenizi sağladıktan sonra hareketin ikinci kısmına geçebilirsiniz. Bacaklarınızın arka kısmına uzanarak hareketi gerçekleştirin. Başınızı dik tutmaya özen gösterin. Tekrar öne eğilerek kollarınızı ilk pozisyona getirin ve bu şekilde egzersizi 10 kez tekrarlayın.

Dizlere ve kollara baskı yapın (karın, kalça ve iç, dış uyluk bölgesi için)

Tek bacağınızdan ve kolunuzdan destek alarak, diğer bacağınızı yere paralel konuma getirin. Parmak uçlarınızın tam karşıyı, diğer kolunuzun da yukarıyı göstermesine dikkat edin. Hareketi gerçekleştirebilmek için, kolunuzu aşağı ve yukarı hareket ettirirken bacağınızın konumu da kolunuzla birlikte değişmeli. Bu egzersizi de 10 kez tekrarlayın. Ardından bacağınızı değiştirerek, bir 10 kez daha yapın.

Daha etkili şınav hareketi(kalça, karın, göğüs, omuz ve bacak için)

İki kolunuzdan ve tek bacağınızdan destek alarak şınav pozisyonu alın. Normal şınavdan farklı olarak sunulan harekette sadece tek bacaktan destek alınarak egzersizin etkinliği artırılıyor. Aldığınız destekle öne doğru eğilin ve şınavı tamamlayın. Hareketi iki bacak için de 20′şer kez tekrarlayın.

Vücudun tüm yükü bacaklarınızda(popo, iç, dış bacak, karın ve kalça için)

Kollarınızı yana açarak sırt üstü uzanın. Tek bacağınızdan destek alırken belinizi yerden kaldırın, diğer bacağınızın parmak ucu karşıyı göstersin. Bu hareketi oluşturabilmek için bacağınızı öne ve yukarı doğru hareket ettirin. Hareketi 10 kez tekrarladıktan sonra diğer bacağınıza geçin.

Yüzme keyfi(karın, kalça, bacak, kollar ve popo için)

Tek dizinizden ve kolunuzdan destek alarak yüzünüzü yere dönün. Tek kolunuzla ileriye doğru uzanın. Daha sonra da vücudunuzla paralel hale getirin. Kolunuzun yönünü değiştirirken çapraz bacağınızın da kolunuzla aynı seviyeye gelmesine dikkat edin. Hareketi kulaç atar gibi yapmaya özen gösterin. Seri olarak yapılması gereken bu egzersizi, iki bacağınızı kullanarak beşer kezden toplam 10 kere yapın.

Çapraz egzersiz(karın bölgesi için)

Mekik çekmeye hazırlanır gibi sırt üstü uzanın. Hafifçe doğrularak, sol kolunuz sağ bacağınızı kavrasın. Bu arada diğer kolunuzun da mümkün olduğunca serbest olmasına dikkat edin. Yerle sırtınız 45 derecelik açı oluşturarak, sol kol sağ bacak ve sağ kol sol bacak olmak üzere hareketi çapraz olarak yapın. Hareketi 10 kez tekrarlayın.

Yanlış Bilinen Mucize Formüller


Zayıflamak isteyenlerin arasında dönem dönem salgın bir hastalık gibi hızla yayılan mucize formüller türer. Kısa zamanlarda çok güçlü etkilere sahip olduğu söylenen bu formüllerin ne kadarının doğru olduğunu biliyor musunuz?

Şu sıralar lahana suyu hapları popüler mucize formüllerin başında geliyor. Sabahları aç karına içilen ılık limon suyu, en meşhur formül. Maydanoz sapı suyu, beyaz lahana suyu ve de kekik suyundan bıkmıştık ki şimdi de hapları çıktı. Bir de herkesin emin bir edayla “aman ha diye!” söze başladığı önerileri var ki, kilo almamak için, doğru yanlış bilmeden birçoğumuz uymuştur bunlara. Patates kilo aldırır, kepek ekmek zayıflatır, ıspanak diyet için iyidir… Bu tarz örnekleri çoğaltmak mümkün.

Biz de işin uzmanına doğru bildiğimiz yanlışların şu sıralar en popüler olanlarını sorduk. Memorial Hastanesi’nin beslenme ve diyet bölümünden diyetisyen İpek Ağaca, 7 madde halinde sıraladığımız ve artık neredeyse sloganlaşmış diyet formülleri hakkında bakın neler söylüyor.

Sabah aç karına içilen limon suyu yağları yakar. YANLIŞ!
Sabahleyin içtiğiniz bir bardak ılık su, metabolizmanızı hızlandırıp kendinizi tok hissetmenizi sağlar, ancak limon suyunu aç karnına içtiğiniz için midenize zarar vereceği gibi yağları yakıcı bir özelliği de yoktur.

Maydanoz ve lahana suları/hapları zayıflatır. YANLIŞ-DEĞİŞKEN!
Maydanoz ve lahana, çok fazla tüketildiğinde ya da suları kaynatılıp içildiğinde iyi ödem atıcı özellik gösterirler, dolayısıyla tartıya çıktığınızda 2-3 kiloluk kayıplarla yüzünüzü güldürürler. Ancak bu kayıp, yağlardan değil de vücudunuzdaki sudan olacağı için gerçekten zayıflamış olmazsınız. Yani bu haplarla verilen kilolar gerçek kilo değil. Kalıcı bir şekilde kilo vermek için diyetisyeninizin size özel hazırladığı sağlıklı beslenme programı ile kilo vermenizi öneririz.

Kepek ekmeği zayıflatır. YANLIŞ!
Öncelikle bilinmesi gereken nokta, kepekli ekmeğin kalorisinin beyaz ekmekten pek de farklı olmadığıdır. Bu sebeple diyet yaparken kalorisinin düşük olduğu düşünülerek kepekli ekmeğe yüklenmek size kilo verdirmek yerine kilo aldıracaktır. Kepekli ekmek yüksek posa içeriği sayesinde hem tokluk hissi sağlayacak, hem de kan şekerinizin çabuk düşmesini önleyerek, yemekten sonraki tatlı krizlerinizi önleyecektir.

Zeytinyağı kilo aldırmaz. YANLIŞ!
Zeytinyağı, kalp ve damar sağlığımız açısından tercih etmemiz gereken yağların başında gelse de unutulmamalıdır ki, bütün yağların 1 gramı 9 kaloridir ve fazla tüketildiği takdirde kilo almamıza yol açar.

Diyet sırasında karbonhidratlarla proteinler asla karıştırılmamalıdır. YANLIŞ!
Sadece karbonhidrat ya da sadece protein üzerine kurulu diyetler kesinlikle sağlıklı değildir. Çünkü vücudumuzun yapıtaşı olarak proteinlere ihtiyacı olduğu kadar, enerji sağlamak için karbonhidratlara da ihtiyacı vardır. Aksine öğünlerinizi tüketirken tabağınızda hem protein hem de karbonhidratlara birlikte yer vermelisiniz, bu tip beslenme kan şeker düzeyinizin ayarlanmasında yararlıdır.

Patates şişmanlatır. DEĞİŞKEN!
Patates, her ne kadar sebze olsa da yapı olarak ekmek grubuna daha yakın olduğu için tüketilirken ekmek gibi düşünülmelidir. Doğal olarak fazla miktarda tüketeceğiniz patates, size yağ deposu olarak geri döner. Bu yüzden miktara dikkat edilmeli.

Ispanak, demir yönünden çok zengin olduğundan diyet sırasında sık sık tüketilmelidir. DEĞİŞKEN!
Ispanaktaki demir miktarı yüksektir ancak ıspanaktaki demirin yararı kırmızı et, yumurta ya da kuru baklagiller kadar yüksek olmadığından demir açısından iyi bir kaynak sayılmaz. Ama sağlıklı bir besin olması açısından bakıldığında sık sık tüketilmesinde bir sakınca bulunmaz. Diğer sebzelerle aynı sıklıkta tüketilmesi çok daha uygun olur.

Göğüslerinizi Forma Sokun


Günümüzde güzel kadının en belirgin özelliklerinden olan sıkı, diri ve güzel göğüslere sahip olmak çok da zor değil aslında. Daha sıkı ve sağlıklı göğüslere sahip olmak için, uzmanlarca tavsiye edilen önerileri bir ay boyunca uygulayın, sonuçları hemen fark edeceksiniz…

Kadın güzelliğinin simgesinden birisi de göğüsler… Ve pek çok kadın için göğüslerinin güzelliği çok ama çok önemli. Öyle ki, her yıl tüm dünyada binlerce kadın daha güzel göğüslere sahip olmak için bıçak altına yatmaktan çekinmiyor. Ancak, biz ‘çok geç olmadan ve göğüsleriniz herhangi cerrahi bir müdahaleyi gerektirmeden işe koyulun’ diyoruz. Önerilerimizi düzenli bir şekilde uygulayarak, göğüslerinizi forma sokabilir ve güzelliklerini uzun yıllar boyunca koruyabilirsiniz.

Sıcak – soğuk duş

Sıcak ve soğuk suyu değişimli olarak kullanarak vücudun herhangi bir bölgesine uygulamak aslında Kneipp Terapi olarak bilinen çok eski bir yöntem. Ağrılara iyi geldiği söylenen bu yöntemi tüm vücut için kullanmaksa genel olarak bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Göğüslere nasıl uygulandığına gelince; duşun el başlığını alın ve göğüslerinizin üzerine önce dayanabildiğiniz kadar soğuk, 2 dakika ardındansa ılık su tutun. Yaklaşık 10 dakika boyunca bunu tekrarlayın ve soğuk suyla işlemi bitirin. Göğüs bölgenizdeki kan dolaşımı hızlanacak ve bu da cildinizi uyararak daha gergin hale gelmesine yardımcı olacaktır.

Basit ama etkili egzersizlerden yardım alın

Göğüslerinizin kısa zamanda forma girmesini istiyorsanız, egzersizlerin gücünden mutlaka faydalanmalısınız. Eğer düzenli uygularsanız sadece bir ay içinde istediğinizden çok daha fazlasını elde edeceğinize emin olabilirsiniz. Size önereceğimiz egzersizleri uygulaması son derece basit, her gün tekrarlandıklarında bir o kadar da etkililer;

- İki avucunuzu göğsünüzün tam önünde birbirine mümkün olduğunca güçlü bir şekilde bastırın. Egzersizi, günde 3 kez 15 dakika yapmanız yeterli ama siz aklınıza her geldiğinde de tekrar edebilirsiniz.

- Bir duvarın önünde durun. Ellerinizi duvara dayayın ve tüm ağırlığınızı ellerinizin üzerine verin. Ardından, kollarınızı gererek kendinizi duvardan uzaklaştırın. Günde 30 kez tekrarlayın.

- Sırt üstü yere uzanın ve her iki elinize 2′şer kiloluk ağırlıklar alın. Kollarınızı yukarı doğru gergin bir şekilde uzatın ve indirin. 3 set halinde 15′lik tekrarlar yapmanız, göğüs kaslarınızı güçlendirmeniz için yeterli.

En doğru sutyeni seçin

Yanlış beden sutyen seçiminin göğüsleri deforme ettiği artık bilinen bir gerçek. Sizin için en doğru bedeni, büyük mağazalardaki satış elemanlarının yardımıyla öğrenebilirsiniz, Ancak beden kadar yapılan aktiviteye uygun sutyen seçimi de önemli. Örneğin spor yaparken mutlaka yaptığınız spora uygun bir sutyen tercih etmeli, elastikiyetini kaybetmiş sutyenleri asla kullanmamalısınız. Ayrıca, doğru sutyenle sadece saniyeler içinde bile göğüslerinizin formda görünmesini sağlayabilirsiniz.

Teknolojiden yardım alın

Göğüslerinizi toparlamak için enstitülerde yapılan bakımlardan da faydalanabilirsiniz. Bu uygulamalardan en yenisi de, 6 farklı teknolojiyi bir araya getiren ‘Breast Fit System’. Bu teknolojiler sayesinde doku yenilenmesi, gelişmesi, cilt elastikiyetinde iyileşme yaşanıyor, düşük miktarda verilen elektrik akımı ile kas güçlenmesi sağlanabiliyor, lenf, kan dolaşımı ve metabolizma gelişiyor, göğüs ucu renk koyulaşması sıkıntısı son buluyor. Uzmanlar, göğüs geliştirme, şekillendirme ve çatlaklara özel 10 ayrı programa sahip sistem ile yaklaşık 10-12 seans arasında sonuç alınmaya başlandığını ifade ediyor. Tavsiye edilen seans 20 iken, periyot ise haftada 3 kez… Kişinin problemine, yaşına, cilt yapısına göre bu sayı değişebiliyor. Sarkma, çatlak, büyütme uygulamaları için farklı süreler söz konusu…

Kozmetiklerin gücünden yararlanın

Göğüslerinizin güzelliğine katkıda bulunmak için kozmetiklerin gücünden de faydalanabilirsiniz. Cildi sıkılaştırma özelliğine sahip bu ürünler, diğer bakım uygulamalarıyla iyi sonuçlar veriyorlar. İşte seçtiklerimiz:

- Guinot Liftenseur Buste: Cildi sıkılaştıran ve daha genç görünümlü bir dekolte bölgesi sağlayan ürün, özellikle güneş öncesi ve sonrası, hamilelik gibi dönemlerde tavsiye ediliyor. Göğüs ve dekoltenin destek bağ dokusununun elastikiyetini geri kazandırıyor. İçeriğinde hücre sağlığı için gerekli 56 aktif biyolojik içerik olan hücre yaşam kompleksi, C vitamini ve kamelya yağı özü bulunuyor.

- La Colline Cellular Bust DR Cream: Göğüs, dekolte bölgesi ve boyun çizgisi dokusunun sarkmasını, kolajen ve elastin bağlarının gevşemesini önleyen ürünün anında ve uzun süreli sıkılık kazandırdığı söyleniyor.

- Thalgo Bust Shaping Serum: Hücre yenilenmesini hızlandırarak cildi besliyor ve canlandırıyor. Formülünde tüm Thalgo özleri gibi deniz ve yosun özleri bulunan ürünün, göğüs dokusunun yeniden şekillenmesini sağladığı söyleniyor.

- Sothys Radiance Tightening Bust Serum: Göğüslerde sıkılaştırma, yeniden şekillendirme, canlandırma etkisi yaratan hafif bir serum. Tazeleyici ve yağ içermeyen yapısıyla cilt yüzeyine ışıltılı bir görünüm kazandırıyor.

- Shiseido Aromotic Bust Firming Complex: Yoğun yapıda ancak kolayca emilen göğüs bakım kompleksi olan ürün, aynı zamanda aromatik şekilde etki ediyor. Yeni geliştirilen FRM kokusu cildin koruma bariyerlerini geliştiriyor. Shiseido uzmanlarının verdiği bilgiye göre cildi sararak nemin buharlaşmasını engelliyor ve kan dolaşımını da hızlandırıyor.

- Sampar Lift Me Up Büst Cream: At kestanesi özütü, nane, karite, bitki şekerleri ve süt içeren ürün cilt dokusunu nemlendiriyor ve cildin doğal yapısını güçlendirerek göğüslerin toparlanışını sağlıyor. Ürünün çatlakları da önlediği söyleniyor.

Dekolteyi unutmayın

Göğüslerin güzelliğinde dekoltenin ne kadar önemli olduğu hep unutulan bir gerçek. Oysa çenenizin altından başlayıp, göğüslerin üzerine kadar devam eden bu bölgeyi, göğüslerin dik durmasına yardımcı olan doğal bir sutyen olarak nitelendirmek mümkün. Uzmanların bu konudaki önerisi ise, göğüs kreminizi, sadece göğüslerin üzerine değil, çenenizin hemen artından başlayarak dairesel masajlarla tüm dekolteye yedirmeniz.

Küçük hilelerden faydalanın

Hayalinizdeki sırtı açık elbiseyi, sutyensiz giymeniz için tek çare operasyon masasına yatmak değil! Bunun için sadece saniyeler içinde etkisini gösterecek tavsiyelerimiz var sizlere; eğer göğüs kaldırmaya yarayan bantları bugüne kadar hiç denemediyseniz, işte şimdi tam zamanı. Çoğu kadın bunların, yeteri kadar etkili olmadığını düşünse de, deneyenler, iri göğüsleri bile toparlama etkisine sahip olduklarını anlatıyor. Siz de, yapışkanlı bantları, özel gecelerde kullanabilirsiniz.Yapışkanlı sırtsız sutyenleri de deneyebilirsiniz.

Sağlıklı göğsün güzel göğüs olduğunu bilin

Sağlık her zaman, her şeyden önce gelir, Ve sağlıklı olan güzel olandır. Bu kuralı hiçbir zaman unutmayın ve göğüslerinizin güzelliğini uzun yıllar korumak için göğüs kontrollerinizi asla ihmal etmeyin. Düzenli check-up’lar sırasında yaptıracağınız göğüs kontrolleri meme kanserinin erken teşhisi için çok büyük önem taşıyor.

Göğüs Sorunlarını Doğru Sütyenle Önleyin


Yapılan bir araştırma; kadınların yüzde 70′inin yanlış ölçüde sutyen kullandıklarını ortaya çıkarttı. Araştırmanın sonucuna göre, kadınların bir kere göğüs ölçüsü aldıklarını ve yaşamları boyunca da bu ölçüyü kullanma yönünde eğilim gösterdikleri ortaya çıktı.

Yine araştırma sonuçları, kadınların cup (bone) ölçüsünden de haberdar olmadığını gösterdi. Uzmanların verdiği bilgilere göre; doğru sutyen seçimi, doğru ayakkabı numarasını bulmak kadar önemli. Özellikle hamilelik, doğum arkasını izleyen süre, kilo kaybı ve kilo alımlarında ölçünün değişip değişmediğinin muhakkak kontrol edilmesi gerekir.

Doğru göğüs ölçüsü saptama

Mezurayı memelerinizin altından geçirerek göğüs kafesinizi çepeçevre dolayın. Mezuranın göğsünüzün altından paralel olarak, sırtınızda düz ve yatay bir biçimde olmasına dikkat edin. Elde ettiğiniz ölçü sutyen beden ölçüsünü verecektir. Sonra, mezuranızı sırttan öne doğru, bu kez memelerinizin üstünden geçirerek çevreleyin. Çıkacak olan değer, meme altı çevre ölçüsü değerinden daha fazla bir uzunluk olacaktır. Bu fark cup (bone) ölçüsünü verecektir. Yani göğüs altı çevresi 80 santimetre, göğüs çevresi de 92 santimetre olan bir kadının 80 numara A cup (bone) sutyen kullanması gerekir.

Bacakta Ağrı Rahim Ağzı Kanseri Habercisi Olabilir


Kadınlar arasında en sık rastlanan kanser türleri arasında ikinci sırada yer alan rahim ağzı kanserinin önemli belirtilerinden biri de bacağa vuran zonklayıcı bir ağrı olarak tanımlanıyor.

Kadınlarda meme kanserinden sonra en sık görülen ikinci kanser türü, rahim ağzı kanseri. Dünya’da her yıl yaklaşık 500 bin kadının yakalandığı ve tamamından HPV’nin (İnsan Papilloma Virüsü) sorumlu olduğu rahim ağzı kanseri, dünyada her 2 dakikada bir, Türkiye’de ise her gün 2 kadının yaşamını kaybetmesiyle sonuçlanıyor.

Bu hastalığın tedavisi için yapılan ameliyatlar, tedavi edilebilen vakalarda bile rahmin tamamının ve üreme organlarının bir bölümünün alınmasıyla sonuçlanabiliyor. Bu da hastanın doğurganlığının mümkün olamayacağı anlamına geliyor. Etlik Zübeyde Hanım Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Jinekolojik Onkoloji Klinik Şefi Doç. Dr.M. Faruk Köse, rahim ağzı kanserinin nasıl oluştuğunu şu sözlerle özetliyor:

HPV’nin neden olduğu bir hastalık

“Kadın iç genital organları; rahim, tüpler ve yumurtalıklardan oluşuyor. Rahim, haznenin tepesinde ve idrar torbasına yani öne dönük ters duran bir armuda benziyor. Bu armudun sapının bulunduğu yere benzeyen kısım rahim ağzı olarak tanımlanıyor ve bu bölgenin kanserine Rahim ağzı kanseri adı veriliyor.

Rahim ağzı kanserine HPV yol açıyor. Bir insanda, kadın genital organını ilgilendiren 100 kadar HPV tipi bulunuyor. HPV, Rahim ağzı kanserinin yanında, diğer kadın genital organlarının kanser öncesi lezyonlarına da yol açıyor. Ayrıca, hem erkeklerde hem de kadınlarda genital siğillere neden oluyor.”

Doç. Dr. M. Köse, kanser açısından yüksek risk taşıyan 15 çeşit HPV arasında dünyada en sık karşılaşılanların HPV 16 ve HPV 18 olduğunu söylüyor. Bu virüsler, Rahim ağzı kanserlerinin yüzde 70’inden sorumlu görülüyor. HPV 6 ve HPV 11 ise, hem kadınlarda hem de erkeklerde görülen siğillerin yüzde 90’ına neden oluyor.

Erkeklerde penis kanserine de yol açabilen HPV, makat bölgesine yerleştiğinde, makat ve kalın bağırsağın son kısmı olan rektumda kanser nedeni yaratıyor. Bunun sonucunda hastalık, kendisinde virüs olduğunun farkında bile olmayan hamile bir kadının yaptığı normal doğumla bebeğe bulaşabiliyor.”

İlişki sonrası kanama varsa dikkat

Rahim ağzı kanserinin de tüm kanser türleri gibi 4 ana evresi var. Sadece ilgili organda kanser varsa evre 1, hastalık komşu en yakın organlara yayılmışsa evre 2, yakın bölgeye yayılmışsa evre 3, uzak organlara yayılmışsa evre 4 söz konusu oluyor. Evre arttıkça tedavi başarısı düşüyor ve ölüm oranı yükseliyor.

Rahim ağzı kanserinin erken evrede belirti vermediğini, belirti verdiğinde çoğu kez ileri evreye gelinmiş olduğunu belirten Doç. Dr. Köse, “Virüsü taşıyan kadın ve erkekler, durumu uzun süre fark edemiyor. İleri evrede; ilişki sonrası kanama, et suyu tarzında bol vajinal akıntı ve bacağa vuran zonklayıcı ağrı gibi şikâyetler oluyor” diyor.

Rahim ağzı kanserinin nedenleri

Akciğer kanserli hastalarda sigara ilişkisinin yüzde 80 olduğunu söyleyen Doç. Dr. M. Faruk Köse, ” Bu durum, vücudunda HPV olan herkesin kanser olacağı anlamına gelmez. HPV ile karşılaşan 100 kadından sadece 1-3′ü kanser olur ” diyor. Beraberinde aşağıdaki etkenler de varsa hastanın kansere gidiş hızı artıyor:

- Yüksek riskli (kansere neden olabilen) HPV enfeksiyonu
- Sigara içimi
- Erken yaşta cinsel ilişki
- Çoklu seksüel eş
- AIDS benzeri hastalıklar, böbrek ve karaciğer transplantasyonu veya bazı özel hastalıklar nedeniyle bağışıklık sistemin ilaçlarla baskılanması
- Çok çocuk doğurma
- Diğer genital bazı özel enfeksiyonlar
- Genetik etkenler

Türkiye’nin karnesi zayıf

Rahim ağzı kanserinin Türkiye’de görülme sıklığının 100 bin kadında 4.6 olduğu belirtiliyor. Ancak bu veriler 15 – 20 yıl önceki yaşam tarzını yansıtıyor. Bugünkü veriler ışığında toplumun geniş bölümünü kapsayan bir tarama programı uygulanamazsa bu bulguların 15 – 20 yıl sonra iki katına ulaşacağı belirtiliyor.

Türkiye’de tedavi edilebilme sınırında olan rahim ağzı kanserinin yakalanma oranının yüzde 2.5 civarında olması, bu konudaki karnemizin zayıflarla dolu olduğunu gösteriyor. Bu, 10 hastadan neredeyse 9′unun ileri evrede tanı aldığına işaret ediyor.

En sık 51 yaş civarında görülüyor

Rahim ağzı kanseri en çok gelişmekte olan ülkelerin sorunu olarak dikkat çekiyor. Afrika, Güney Amerika ve Meksika en sık görüldüğü ülkeler arasında bulunuyor.

Dünyada yıllık 530 bin yeni olgu ve 275 bin ölüm bekleniyor. Bakirelerde gerçek cinsel birleşme olmadan sadece yakın temas ile yüzde 8 oranında HPV görüldüğü belirtiliyor.

Alkol Meme Kanseri Yapıyor


Araştırmalar, özellikle günde üç duble ve daha fazla viski kullanan erkek ve kadınlarda meme kanserinin sıklıkla görüldüğünü ortaya çıkardı.

Merkezi Konya’da bulunan Orta Anadolu Meme Hastalıkları Derneği (OMEDER) Başkanı Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Yasin Özkütük, süreli ve fazla miktarda alkol kullanımının, meme kanseri riskini artırdığını söyledi.

Özkütük, meme dokusunda oluşan kanserin kadınlar arasında en sık görülen kanser türü olduğunu, ancak erkeklerde de rastlanabildiğini söyledi.

Özkütük, “Erkeklerde meme kanseri kadınlara göre çok daha hızlı ilerliyor ve daha ölümcül olabiliyor. Meme kanseri görülme oranı kentsel alanda daha fazla. Bunda Batılılaşmış yaşam tarzının artması önemli bir etken” dedi.

Sürekli ve fazla miktarda alkol kansere yol açıyor

Opr. Dr. Yasin Özkütük, sürekli ve fazla miktarda alkol kullanımının meme kanseri riskini artırdığını belirterek, şunları kaydetti: “Yapılan araştırmalarda özellikle günde üç duble ve daha fazla viski kullanan erkek ve kadınlarda meme kanserinin sıklıkla görüldüğü ortaya çıktı. Burada günlük ve sürekli alkol kullanımı, kansere neden olan en önemli etken. Alkolün yanı sıra sigara da diğer kanser türlerinde olduğu gibi meme kanserine neden olan etkenlerden biri. Ayrıca doğum kontrol hapları ve hormon tedavilerinde kullanılan hapların da meme kanserine neden olduğu belirtiliyor. Bu nedenle sağlıklı bir hayat sürmek isteyenlere özellikle alkol ve sigaradan uzak durmalarını öneriyoruz.”

Meme kanserinin erken tanı ile yüzde 98 oranda tedavi şansı bulunduğunu bildiren Özkütük, ölümcül sonuçlara yol açabilen bu kanserden kurtulabilmenin tek yolunun erken tanı olduğunu, bu nedenle erkek ve kadınların belli aralıklarla muayeneden geçmesi gerektiğini bildirdi.

Meme kanserinden korunmak için beyaz et, yoğurt, sebze, meyveler ile zeytinyağlıların ağırlıkta olduğu Akdeniz tipi diyet yapılmasını önerdiklerini ifade eden Özkütük, şöyle dedi:

“Hastalarımıza Akdeniz tipi diyet öneriyoruz. Ancak her şeye rağmen yine meme kanserine yakalanabilirler. Hastalığın belirtileri de çok belirgin değil. Bu nedenle ilerleyen yaşlarda erkek ve kadınlar kendi göğüslerine elleriyle dokunarak kendi kendilerini kontrol etmeli.”

Kadınların Yaptırması Gereken Testler

Tüm hastalıkların başarıyla tedavi edilebilmesi için erken tanı en önemli şart. Erken tanıya giden yol ise yaşamsal önem taşıyan tarama testlerinden geçiyor. Memorial Ataşehir Tıp Merkezi Dahiliye Uzmanı Dr. Deniz Şahin Şimşek, hastalıklarda erken teşhis ve tedavi şansı yakalamak için kadınların mutlaka yaptırması gereken testleri anlattı.

Kan grubu ve hepatit testi

“Öncelikle hangi yaşta olursak olalım, kan grubu ve hepatit testlerini yaptırmalıyız. Kan grubumuzu bir kez öğrendikten ve kan grubu kartınızı aldıktan sonra bunu bir daha tekrarlatmanıza gerek yok. Hepatit B ve C ise ülkemizde önemli bir sorun. Birçok kişi bu hastalıkları taşıdığını bilmeden yaşamakta, bu nedenle hem bulaştırıcı olmaya devam etmekte, hem de tedavisinde geç kalmaktadır. Ayrıca bu hastalıkların kesin bir tedavisi de yoktur. Ancak Hepatit B’den aşı ile korunmak mümkün. Bu nedenle, bu testleri yaptırmalı ve hastalığı geçirmemişsek, bağışıklık kazanmamışsak ve taşıyıcı değilsek, aşı programına dahil olarak kendimizi koruma altına almalıız.

Yılda bir kez dahiliye muayenesi

Yaşam tarzı, beslenme alışkanlıkları, sigara-alkol kullanımı, gözden kaçan şikayetler ve aile öyküsü değerlendirilir. Hastanın tam bir fizik muayenese yapılır, tetkikler incelenir.

Açlık kan şekeri, kolesterol, trigliserid ölçümü ile kan yağlarının değerlendirilmesi, böbrek fonksiyon testleri, karaciğer fonksiyon testleri, tiroid fonksiyonlarının değerlendirilmesi, mide-bağırsak sistemindeki olası bir lezyon için gereken incelemeler, kan sayımı, tam idrar tahlili, akciğer grafisi, istirahat EKG’si ve karın organlarını değerlendirmek için tüm batın ultrasonografisi önerilir.

Kadın-doğum muayenesi ve vajinal smear

18 yaşını aşmış ve aktif cinsel yaşamı olan her kadın, yılda bir kez düzenli olarak pap-smaear testi yaptırmalı. Çünkü bu test sayesinde jinekolojik kanserler arasında ikinci sırada yer alan rahim ağzı kanseri, çok erken safhada teşhis edilebiliyor.

Her ay adet bitiminde kendi kendini elle meme muayenesi

40 yaşına kadar 3 yılda bir doktor muayenesi ve gerekirse meme ultrasonografisi önerilir. 40 yaşından önce mamografinin tanısal bir değeri bulunmamaktadır.

Yukarıdaki incelemelere ek olarak; daha çok 40′lı yaşlardan sonra görülen gut hastalğının teşhisi için kanda ürik asit bakılmalı ve özellikle menopoz sonrasında kan elektrolitleri (sodyum, potasyum, kalsiyum) değerlendirilmelidir.

Gastrokopi ve kolonoskopi

Mide bağırsak sisteminin değerlendirilmesi çini 40 yaşından itibaren 50 yaşına kadar her beş yılda bir, 50 yaşından sonra ise her 3 yılda bir yaptırılmalıdır.

Mamografi

Ailesinde meme kanseri bulunan kişilerde 35 yaşından itibaren her yıl doktor tarafından meme muayenesi yapılmalı ve bu kişilerde 40 yaşından itibaren her yıl mamografi çekilmelidir. Ailesinde meme kanseri bulunmayan kişilerde ise 40 yaşından itibaren her yıl doktor muayenesi yapılmalıdır. Bu kadınlarda 50 yaşına kadar 2 yılda bir, 50 yaşından sonra da her yıl mamografik inceleme önerilir.

Kemik yoğunluğu ölçümü

Menopoza girene kadar en az bir kez ve menopoza girdikten sonra mutlaka ölçülmelidir. Menopozdan sonraki ilk beş yıl içinde kemik erimesi en fazladır, bu süreçte genellikle 2 yılda bir ölçüm yapılmalıdır.

Ayrıca her yıl düzenli göz muayenesi önerilir.”

Hayat Kurtaran Sağlık Testleri


Meme, rahim ağzı, rahim içi ve yumurtalık kanserlerinin, tarama testleri ile erken aşamada yakalandığında tedavi edilmesinin mümkün olduğunu ifade eden uzmanlar, tüm kadınların mutlaka periyodik sağlık kontrollerine gitmesi ve belirli testleri yaptırması gerektiğini belirtiyor.

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Faruk Buyru, meme, rahim ağzı, rahim içi ve yumurtalık kanserlerinin, tarama testleri ile erken aşamada yakalanırsa tedavi edilmesinin mümkün olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Buyru, yaptığı açıklamada, kadın sağlığını tehdit eden en önemli kanserlerin rahim ağzı, rahim iç tabakasından çıkan kanser, yumurtalık ve meme kanseri olduğunu belirtti.

Buyru, rahim ağzı kanserinin, cinsel yolla bulaşan virüslerle oluşan bir hastalık olduğunu ve günümüzde bu virüsün bazı tiplerine karşı geliştirilmiş aşı ile hastalığın sıklığının azaltılmaya çalışıldığını belirtti.

Buyru, “Ancak daha önemlisi ‘smear’ testi ile rahim ağzı kanserine dönüşebilecek problemleri çok erken aşamada yakalamak ve tedavi etmek mümkün olabilmektedir. Bu şekilde yıllık smear testinin yaygın olarak kullanıldığı gelişmiş ülkelerde rahim ağzı kanseri giderek daha az görülmektedir.” dedi.

Şikayet olmasa da kontrol yaptırın

Prof. Dr. Faruk Buyru, erken dönemde yakalanan bir kist veya miyomum, endoskopik yöntemlerle tedavi edilebildiğini, ancak teşhis ve tedavide gecikildiğinde rahim veya yumurtalığın alınması ile sonuçlanabilen daha büyük operasyonlar gerektirdiğini belirterek, şunları kaydetti:

“Rahim ağzı kanserine dönüşebilecek problemlerin tedavi edilmesi, daha sonra gerekebilecek büyük operasyonlar ve radyoterapi gibi karmaşık tedavilere gereksinimi ortadan kaldırabilir.

Şikayet veya bir hastalık belirtisi olmaksızın çoğunlukla kontrole gidilmiyor. Bu nedenle ufak şikayetler veya hastalık belirtileri kadının doktora başvurmasına neden olup, bazen yararlı olabiliyor. Ama tabii ki en doğrusu şikayet olmasa da zamanı gelince yıllık kontrolü yaptırmak.”

Kadınlrada Cinsel Soğukluğa Bitkisel Kür


Özellikle kadınlarda görülen cinsel soğukluk problemlerinin evli çiftlerin mutluluğunu engelleyen sorunlardan biri olduğunu söyleyen uzmanlar, doğal karışımlarla bu sorunun kolaylıkla çözülebileceğini belirtiyor.

Hazırlanacak bitkisel karışımdan her sabah bir kaşık yemek kadınlardaki cinsel soğukluğu yok ediyor.

Cinsel hayatının çok renksiz olmasından ve cinsel isteksizlikten şikayet eden kadınları bu durumdan kurtaracak bitkisel karışım şu şekilde hazırlanmalı:

Malzemeler:
1 litre andız pekmezi,
50 gram ceviz,
50 gram badem,
10 gram zencefil,
10 gram zerdeçal,
10 gram ginseng,
5 gram maydanoz tohumu,
5 gram öğütülmüş anason tohumu.

Malzemelerin tamamını karıştırın. Bu karışımdan her sabah bir kaşık yiyin.

Bu bitkisel karışım, kadınlardaki cinsel soğukluğu yok etmekle kalmaz, cinsel performansın artmasına da yardımcı olur.

Vajinal Kaşıntı


Vajinal kaşıntı nedir?
Vajinada değişik renkli, kötü kokulu akıntı oluşması ve vajinanın tahriş olmasına bağlı olarak ortaya çıkan kaşıntıdır.
Vajina kaşıntısının nedenleri nelerdir?
Leğen kemiği iltihabı vajina kaşıntısı yapabilir. Kötü kokulu ve renksiz akıntılar genelde buna işarettir. Düzensiz adet kanaması, sırtın alt tarafında ağrı, yorgunluk, iştahtan kesilme ve ateş leğen kemiği iltihabının göstergesi olabilir. Vajina kaşıntısının bir diğer nedeni ise mantar enfeksiyonudur. Koyu, beyaz ve daha katı gibi olan akıntılar mantar enfeksiyonu nedeniyle olabilir. Vajina da tahrişte söz konusudur. Mantar enfeksiyonu hamilelik döneminde, doğum kontrol hapı veya antibiyotik kullanımından sonrada ortaya çıkabilir.
Vajinal kaşıntı nasıl geçer?
Vajinal kaşıntı için doktora başvurmak ve önerilen ilaçları kullanmak gerekir. Hergün iç çamaşırı değiştirmek ve iç çamaşırını pamuklu ürünlerden seçmek vajinal kaşıntının tedavisinde yardımcı olur. İç çamaşırları yüksek ısıda yıkanmalı ve ütülenmelidir. Kokulu ped ve çamaşırlarda vajinaya zarar verir. Vajina sabun ve şampuan gibi temizlik ürünleri ile de temizlenmemelidir. Mümkünse günde iki kez sade su ile yıkanmalı, sıkı ve dar pantolonlardan uzak durulmalıdır.
Tuvaletten sonra genital bölge temizliği önden arkaya doğru yapılmalıdır. Böylece makat bölgesindeki bakterilerin genital bölgeye ulaşması engellenmiş olur.
Hamilelik, diyabet gibi durumlarda mantarların bu rahatsızlığı gerçekleştirmesi daha kolay olur. Bu nedenle hamile ve diyabet hastalarının daha dikkatli olması gerekir. Beslenmesine dikkat eden, yeterli uyuyan ve stresten uzak duran bayanlarda vajina kaşıntısı daha az görülmektedir.

Ruj Ve Ojeler Kansere Neden Oluyor


Son araştırmalar oje ve rujların kanser etkisi yarattığını ortaya koydu. Yapılan araştırmalara göre sadece kanser değil, kısırlık ve böbrek yetmezliği gibi hastalıklarada sebep olduğunu ortaya çıkardı.
Peki bu madde, yediklerinizle birlikte dudaklarınızdan ağzınıza, oradan da vücudunuza doğru yol alıyor olabilir mi? Uzmanlar uyarıyor: Ruj ve oje kanser yapıyor!…
Parlak ruj kanserojen çıktı
ABD’li uzmanlar, özellikle gençler arasında yaygın bir şekilde kullanılan parlatıcı ruj ve ojeler için kanser alarmı verdi. Philadelphia’daki Fox Chase Kanser Merkezi’nde yapılan araştırmada, bu ürünlerde kullanılan bütil benzil ftalat (BBP) adlı maddenin meme kanseri riskini artırdığı ortaya çıktı. Fareler üzerinde yapılan araştırmaya göre, bu madde östrojen hormonu gibi davranarak vücuttaki dengeyi bozuyor.
Erken ergenliğe sebep oluyor
Kızlarda ergenliğe girme yaşını da erkene çeken BBP, meme kanserini de tetikliyor. Ayrıca araştırmada yağ hücreleri içine saklanan bu maddenin anneden çocuğa emzirme yoluyla da geçebildiği belirlendi. Böbrek sorunları ve kısırlık gibi rahatsızlıklara da neden olduğu daha önce ortaya çıkan BBP’nin çocuklara hitap eden ürünlerde kullanılması Avrupa’da ve ABD’nin Kaliforniya eyaletinde yasaklanmıştı.
Bu maddenin oyuncaklarda, paketlerde, halı ve çözücülerde de kullanıldığı belirtildi. İki yıl önce yapılan bir araştırmada da idrarlarında fazla miktarda BBP’ye rastlanan kadınların doğurduğu çocukların da cinsel gelişimlerinin sağlıklı olmadığı ortaya çıkmıştı.
Kurşun dudaklı kadınlar
En tehlikeli ağır metallerden kurşun’un da kozmetik yapımında kullanıldığı söyleniyor. Kullandığınız rujun kurşun içerip içermediğini anlamak için altın bir eşyanızı ruja sürün. Eğer kurşun içeriyorsa altının değdiği yer siyahlaşacaktır.